"seni insanların kastettiği anlamda yakışıklı bulduğumu söylemek istemedim. müşfik bir yüzün var. ama gözlerin - harikulade. çılgın, kaçık, orman yangınının gerisinden bakan bir hayvanın gözleri gibi. tanrım, öyle bir şey işte.
insanlar ilginç geliyordu önceleri. ama sonra, ağır ve kesin bir biçimde, bütün kusurlar ve delilik çıkıyordu açığa. Ben onlar için giderek önemimi yitirirken onlar da benim için önemlerini yitiriyorlardı.
Aşık olmadığıma, dünyayla iyi geçinmediğime sevindim. aşık insanlar genellikle asabi, tehlikeli olurlar. perspektif duygularını kaybederler. mizah duygularını kaybederler. sinirli, can sıkıcı psikopatlara dönüşürler. katil bile olurlar.
Örneğin Ernst Jünger'in İçsel Yaşantı Olarak Mücadele adlı eserinde, şöyle yazıyor: "Ataların sonsuz silsilesi, onun peşi sıra yerde sürüklenmekte. Bin tane bağ ve görünmez ip, yakalayıp bağlamış onu, balta girmemiş ormanın bataklığının kök dokusuna ki bu ormanın mayalı sıcaklığında kendi ezeli tohumu vücut bulmuş. Gerçi dürtülerin vahşeti, acımasızlığı ve gözleri alan rengi, toplumun ani istek ve hazlarının dizginlendiği binlerce yılda, pürüzsüzleşmiş, yontulmuş ve frenlenmiş, giderek artan incelik, onu durulamış ve ona asalet vermiş. Ama hala varlığının temelinde hayvansal olan özelliği uyumakta. İçinde hâlâ çok fazla hayvansallık var. [...] Alışkanlık ve hoşa giden biçimler kisvesine bürünen hayvansallık. Ancak hayatın dalgalı virajı ilkel insanın kırmızı çizgisine döndüğünde, maske düşer. Her zamanki gibi çıplak olarak ortaya fırlar, o, yani ezeli insan, yani mağara insanı. Bağlarından kurtulmuş dürtülerinin bütün dizginsizliğini sergileyerek. [...] Bu mücadelede zayıf olan yerde kalır, oysa galip, silahını daha da sıkı kavrar, öldürdüğü insanın üzerinden atlayarak, hayatın daha da derin kısımlarına, mücadelenin daha da derin bölgelerine doğru ilerler."