Müthiş
Ebû Hüreyre [radıyallahu anh] anlatıyor: Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] bana ramazan zekatını (sadaka-i fıtır) koruma görevini vermişti. Derken biri gelip yiveceklerden avuçlamaya başladı. Hemen onu yakaladım ve, - Seni Resûlullah'a [sallallahu aleyhi vesellem] götüreceğim, dedim. Adam, - Elim dardadır, çoluk çocuk sahibiyim, çok
Sayfa 151 - Buhârî, Vekâlet, 10
Bir keresinde beni ilk oturduğumuz apartmanın hemen altındaki bakkaldan şeker almaya gönderdi. Git­tim ama şeker bulamadan döndüm. Annem beni yeniden bakkala gönderdi. Hatta kapıyı arkamdan kilitledi: 'Şeker­siz döneyim deme!' Sağır ve dilsiz olduğumu unutmuştu. Dükkan kapanana, bakkal elimden tutup beni şeker kutu­suna götürene dek merdivende oturup bekledim. Şeker ke­limesi bana acı gelse de adam derdimi anlamıştı. Uzunca bir süre annemin beni mütemadiyen uçurumun kenarına itmekten delicesine zevk aldığına inandım. Kendi çocuklarım olduğundaysa sonunda kilitli bir kapının ardı­nı, kapı deliğine yapışmış gözleri görmem gerektiğini anla­dım. Ben merdivene oturmuş ağlarken annemin bakkalla telefonda konuştuğunu duymam gerektiğini ... Daha sonra­sında ise annemin kesinlikle benim için hayalleri olduğu­nu ama en önemlisi bana kök salmamı ve hayal kurmaya yeniden başlayabilmemi sağlayacak araç gereci verdiğini anladım.
Sayfa 28
Reklam
Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm. Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi:  Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.
192 syf.
·
Not rated
·
Read in 20 hours
Hayatıma girmek için doğru zamanı beklemiş bir yazara...
Halikarnas Balıkçısı'yla tanışmam aslında bundan 3-4 yıl önce idi. Lakin tam anlayamamış, işin özüne girememiştim. Ama geçtiğimiz yıl, kader beni onunla yeniden öyle bir tanıştırdı ki... İlk defa Ege deniziyle tanışmama denk düştü kendisi. Aldığım bir derste de kendisinden sözü edilmesi üzerine okumaya başladım Halikarnas Balıkçısı'nı. İlk olarak Mavi Sürgünü okudum, az önce de Aganta Burina Burinata'yı bitirdim ve Halikarnas Balıkçısı beni oturttu klavyenin başına. Aganta Burina Burinata da sözü edilen toprak insanıyım ben aslında. İç Anadolu'nun çorak topraklarında yetişmiş bir bozkır çocuğuyum ben. Deniz nedir bilmem pek, zaten denizle (Ege Denizi) ilk tanışmam da 23 yaşımda oldu. Bu kitabı daha önce okusaydım Mahmut'un sevdasını anlayamaz nasıl bir sevdadır bu da canım, abartmış sanki biraz derdim ama dedim ya denizle tanışınca anladım Mahmut'u. Hem de bir bozkır çocuğu olarak anladım onu. Gördüm ki insan sevdiği şeylerden, kaderinden asla kaçamıyor... Bir de küçükken hep merak ederdim ben aslında; deniz yanında, denizde yaşamakla bu uçsuz bucaksız çorak topraklarda yaşamak arasında ne gibi farklar vardır diye. Gördüm ki yedikleri şeyler, elde ettikleri ürünler değişse de insan aynı insan, geçim derdi aynı geçim derdi... Her zaman kitapların hayatımızda okunmak için doğru zamanı beklediğini ve o doğru zamanda hayatımıza girdiğine inanan biriyim. Aganta Burina Burinata da, Halikarnas Balıkçısı da bunun çok güzel bir tesadüfü oldu benim için. Yine yeni yazar ve kitaplarla en doğru zamanda buluşmak dileklerimle...
Aganta Burina Burinata
Aganta Burina BurinataHalikarnas Balıkçısı · Bilgi Yayınevi · 20224,846 okunma
Sadece zamanda kaldım, bekledim ve yoruldum. Kolay değilmiş farkına varmak...Sonra saniyeler geçti, dakikalar geçti, saatler geçti hatta insanlar geçti ve ben sadece bekleyip durdum aynı köşede. Farkına vardım bazı şeylerin ve sonra her şeyin...
200 syf.
·
Not rated
·
Read in 4 days
Şermin Yaşar'ın tüm hikayelerini çölde su bulmuş bedevi gibi heyecanla şevkle okudum. Roman'ı öğrendiğimde önce bir sevinç dalgası,sonra acaba hikayedeki başarı romanda tutar mı endişesi sardı. Okurken de endişelerimde haklı olduğumu fark ettim. Yine çok akıcı, elinize aldığınızda sizi sürükleyen,bu kadar sıradan bir hayatın içine bu kadar sürükleyiciliği nasıl da dahil etmiş diye şaşırıp kaldığımız bir eserdi. Ama tabi bir roman böyle hızlı okunduğunda "iyi roman" sayılır mı ona uzmanı cevap versin. Ben karakterlerin özellikle de Ekrem ve Sevgi'nin yaşını yaşadıkları hayat, hayattan beklentilerine dayanarak çok uygun göremedim zihnimde. Yani Sevgi küçük Ekrem büyüktü desek olmadı, Ekrem küçüktü desek olmadı. Bir yirmi yıllık kayma hissettim. Onun dışında oğlunun emekliliğini görmüş zaten bir ayağı çukurda amcanın intiharına ayrı üzüldüm ve yine takkesiyle bastonuyla gezen bu amcaya pek uyduramadım o eylemi. Romanın en silik kişileri Emin ve Ethem'in çocukları, nerdeyse hiç yoklar ve sonuna kadar onlara da sıra gelir mi diye bekledim, belki başka kitaplara (mı?) Sevgi'nin hikayesinin yarım bırakılışı da ayrı. Nurten bu hikayenin en saf, en temizi idi ve hak ediyordu o sonu. Kısaca şöyle boş kaldım, hızlı biten bir şey okuyayım, epeydir okumayı bıraktım tekrar nele başlasam diyenlere tavsiye. Zaten yazar ne çıkarırsa okurum diyenlere de iyi okumalar.
Söyleme Bilmesinler
Söyleme BilmesinlerŞermin Yaşar · Doğan Kitap · 20235.7k okunma
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.