Bölümün sonunda, romanın dış sesle söylenen sözleri bunu özetler: Estike, her şey bir anlam kazandığı için mutludur. Ama ekrandaki kız ölüme, düşünüp taşınmadan veya açıklama yapmadan, sessizce gider. Béla Tarr'ın filminin mantığı ile titizlikle uyarladığı romanın mantığı arasındaki, daha doğrusu sinema ile edebiyat arasındaki tansiyon burada yatar; zira sinemacı ile filminin anlayışıyla sıkı sıkıya bağdaştırdığı romancı arasında bir ayrılık olduğunu öne sürmek için hiçbir neden yoktur. Sinemacı bedenlerle ilgilenir, bir mekânda nasıl durduklarıyla veya nasıl hareket ettikleriyle. Durumlarla ve hareketlerle ilgilenir; hikâyelerden ve hikâyelerin bu hareketlere -onların kuvvetini saptırma ihtimaline rağmen- atfettiği amaçlardan ziyade. Bir durum, gücünü ancak, bir hikayenin basit mantığıyla derinleştirdiği ayrım aracılığıyla açığa çıkarır: Engebesiz bir ovada karakterlerin biteviye yürüyüşünü takip etmek, sessiz bir yüzün etrafında dönmek veya bedenlerin bitimsiz jestlerini sabit planda kadraja almak için geçirilen zaman.
Sayfa 44 - 4. Düzenbazlar, Budalalar ve KaçıklarKitabı okudu
Béla Tarr'ın evreninde oyun yoktur; yalnızca şeylerin ataleti ve bir fikrin, bir düşün, bir gölgenin peşinden gitme inadı doğuran gedikler vardır. Harekete geçmeye cesaret edilir veya edilmez. Başkalarına ve mobilyalara çarparak dört dönülen gizli oturum vardır ve bir düşüncenin gerçekleştirilmesi için dümdüz yürüyüş vardır.
Sayfa 43 - 4. Düzenbazlar, Budalalar ve KaçıklarKitabı okudu
Reklam
lrimias, sahiden de, usta düzenbazların başarısının kaynağını iyi bilir: Sadece küçük hesaplarda iyi olan küçük insanların suçluluk duygusu veya korkaklığı değil, onların gurur veya onur olmadan yaşayamamaları.
Sayfa 40 - 4. Düzenbazlar, Budalalar ve KaçıklarKitabı okudu
Bu genel etki, karakterlerin hislerinde ifade bulmaz. Söz konusu olan, kısmi yoğunlaşma noktaları arasındaki bir dolaşımdır. Bu dolaşımm maddesi zamandır. Bir bardak yığınından, bir masadan veya bir karakterden yola çıkan kameranın yavaş hareketleri bir cam bölmeye doğru yükselir, bölmenin ardında içki içen bir grubu ortaya çıkarır, sağ tarafa, bilardo oyuncularına doğru kayar, masada oturan içkili gruba doğru geri gelir, onları bir kenara bırakıp akordeoncuda sonlanır - bunlar filmin olaylarını oluşturur: Dünyanm bir dakikası; Proust'un diyebileceği gibi, "kozmolojik" basınçtan, yağmurun, sisin ve çamurun basıncından doğan ve konuşmalara, ezgilere, gürültüye veya boşlukta yiten bakışlara dönüşen etkilerin aralarında dolaştığı bedenlerin birlikte varoluş anı.
Sayfa 36 - 3. Yağmur İmparatorluğuKitabı okudu
İşte genç, öfkeli sinemacılar böyle olgunlaşır: Yanılgılarını kaybederek değil; sadık olmak istedikleri gerçekliği, beklentilerden ve kurgunun mantığını iktidar retoriklerinin zamansal şemalarına bağlayan neden-sonuç zincirlerinden kurtararak. Çünkü realizmin özü -sosyalist realizm adıyla bilinen eğitici programın aksine- hikâyelere, onların zamansal şemalarına ve neden sonuç zincirlerine karşı mesafeli durmaktır. Realizm, sıraya koyan ve birinden diğerine geçen hikayelerin karşısına süregelen durumları koyar.
Sayfa 11 - 1. Ertesi ZamanKitabı okudu
"Kazananların" konuşmalarını ve hilelerini gülünçlüğe vardıran sorun buradadır: Ne yağmura ne de tekrara karşı galip gelinir. 'Lanet' ile Béla Tarr evrenine giren romancı Laszlo Krasznahorkai'nin yarattığı Karrer de yaratıcısı gibi Schopenhauercıdır. O, şeylerin derinlerinde yatan irade hiçliğini bilir. Yağmura, su içmek için birikintiler oluşmasını bekleyen köpekler gibi bakmak istemediğini söyler. Buna karşılık, kaçakçıya önerebileceği böyle bir köpek tanımaktadır. Bu, sevdiği kadının borca batmış kocasıdır. Sevdiği kadın, Titanik'te yarı gölgede izlediği bir kabare şarkıcısıdır; ısrarlı arpejler eşliğinde, bir alacakaranlık şarkısının aynı ölçüde ısrarlı şu sözlerini gözleri kapalı mırıldayan: "Her şey bitti. Bitti artık. Bir daha asla. Asla."
Sayfa 33 - 3. Yağmur İmparatorluğuKitabı okudu
Reklam
345 öğeden 301 ile 310 arasındakiler gösteriliyor.