☆iki buçuk☆
İşte gene hiç sevmediği bir duruma düşmüştü! Bin kez söylemişti kendi kendine ki, "Dolmuşa bindiğim zaman değil, inerken parayı vereceğim bundan sonra!" Olmuyordu, olmuyordu, Allah belasını versin. Bundan önce bir değil, beş değil, belki de on, on beş, yirmi sefer hep aynı duruma düşmüş, şoförle takışmıştı. En temizi, dolmuştan ineceği yere gelince, inmeden önce parayı vermekti. Bir süre öyle yapmıştı. Ama bu sefer, bu sonuncu sefer... Durak kalabalıktı. Birkaç kişi koşmuşlardı, çevik bir davranışla girivermişti arabaya. Solunda iki kişi. En sağdaydı. Yanındaki bozuk paraların en küçüğü iki buçukluk. Öteki müşteriler verince o da onlara uymuş, uzatmıştı iki buçukluğu. Şoför almış, ötekilerin iki buçuk, beşliklerinin üzerini vermiş, onunkini... Bu sırada en soldaki inip bir başka yolcu binmeseydi şoför herhalde paranın üstünü verecekti. Çünkü davranışı öyleydi. Ama yolcu, "Cağaloğlu!" deyince, şoför yeni müşteriyle konuşmaya dalmış, iki buçuğun üstünü unutmuştu. Ne yapmalıydı şimdi? "Şoför Efendi, iki buçuğun üstünü unuttunuz!" dese, şoför belki de, "Ne biliyorsun unuttuğumu?" diye bozabilirdi. Bozmasa bile, dolmuş yolcuları şöyle bir bakarlar, içlerinden, "Amma da para canlısı ha!" gibilerden geçirebilirlerdi. Başkalarının onun hakkında böyle düşünmelerini istememekle beraber, bu türlü düşündüklerini belirtircesine yan yan bakmalarından nefret eder, cinleri tepesine toplanırdı.
Sayfa 185 - 1. Basım: Aralık 2021 - Everest Yayınları
Onu özlemiştim. Onunla bu şekilde olmayı özlemiştim. Düğmeleri deliklerinden çıkardıkça, gömleğinin yakaları birbirinden ayrılarak önce güçlü boynunu, sonra da göğsünün birazını ortaya çıkardı. Benimle oyun oynar gibi, göğüs kaslarının hemen altındaki düğmede durup kol düğmelerine geçti. Kol düğmelerini birer birer, yavaş hareketlerle
Sayfa 201
Reklam
Onun koluna girmiş olan yaşlı beyefendinin, sayın diplomat Newton (Clare Newton! -Clare Newton!- Clare Bayes'in kızlık adı öyleydi) olduğunu bilmek için bir nedenim yoktu, kendisini daha önce hiç görmemiştim, fotoğrafını bile. Yine de derhal kavradım, babası olduğunu aralarındaki şaşırtıcı benzerlikten anladım (belki de korkunç denecek bir
Sayfa 136Kitabı okudu
Sessiz kalmak yalan söylemekle eş değer değil miydi? Evet, öyleydi. Bundan öncesinde değildi belki ama artık bir şeyler değişmişti. Bunu hissedebiliyordum. Karşılık vermek zorundaydım. Sarah’ın buna ihtiyacı vardı. Bunu hak ediyordu. Ve normal bir adam sevdiği kadın için bunu yapardı. “Kendimi sana çok yakın hissediyorum,” diye mırıldandı. “Seni içimde istiyorum.” Beni arzuyla öpmeye başladı ama ona karşılık vermedim. Korkudan felç olmuştum. Ona yalan söylemeyece­ ğime söz vermiştim. Ona her şeyi ama her şeyi, yalnızca Kulüp’le ilgili bazı konular dışında, anlatacağıma söz vermiştim. Ama bunun Kulüp’le bir alakası yoktu. Lanet olsun. Aletimi tutup asılmaya başladı. Onunla sevişmem için beni davet ediyordu. “Hadi, Jonas.” “Sarah, bekle.” Bana bakarken aramızda garip bir sessizlik oldu. Gözleri kocaman açılmıştı. Ellerini gevşetti. “Sana söylemem gereken bir şey var. Birkaç şey, aslında. Benim hakkımda bilmen gereken şeyler.”
Sayfa 268
Evlendirilecek kadının düşüncesi sorulmazmış...O eski usul yengeciğim. Kadın ninelerimiz zamanında belki öyleydi fakat şimdi değil. Zamane kızları, varacakları erkekleri kendileri seçiyorlar. Yalnız, velilerine, "Ben falan adama varacağım" diye karar bildiriyorlar.
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
Reklam
147 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.