Kitabı okudum, bitirdim ve okuyanların yorumlarına baktım. Herkes ayıla bayıla okumuş. Bu yorumları okuduktan sonra ben nerede yanlış yaptım diye kaç gün düşündüm. Herkes gibi ahh çok sevdim, benim için kült eser, çok sarsıldım diyeyim dedim ama olmuyor yazamadım. Nicholas Urfe, küçük bir Yunan adasına öğretmen olarak gider ve orada kendisini Maurice Conhis'in ( değişik bir adamdı, düzenbazdı sanırım) yarattığı psikolojik yanılsamaların içinde bulur. Roman yayımlandığı dönemde en çok satanlar listesine girmeyi başarmış. Sanırım çok sevilmiş. 1968 yılında Guy Green tarafından sinema filmine alınmış. Filmin senaryosunu da John Fowles yazmış. Film Mayorka adasında çekilmiş, uyarlama başarısız bulunmuş. Michael Caine, filmin içinde bulunduğu en kötü film olduğunu çünkü oradaki hiç kimsenin eserin ne hakkında olduğunu anlamadığını belirtmiş. Sanırım ben de filmde rol alsaydım aynı şeyi söylerdim. Yazarın Koleksiyoncu kitabını çok severek okumuştum. Fransız Teğmenin Kadını kitabını da çok okumak istiyordum ama artık istemiyorum. Birçok arkadaşımla birlikte okuduk. Arkadaşlarıma da eşlikleri ve topluca sevmediğimiz için çok teşekkür ediyorum:)
2+2=5
Düşünüyorum... Bu kitabı düşünüyorum, yazılanları düşünüyorum, kahramanı düşünüyorum, Dostoyevski'yi düşünüyorum. Kitapta yazılanları zihnimde şekillendirmem için kafamı bir hayli zorlayıp daha çok düşünmem gerek. Evet, çünkü anlamam için fazlasıyla düşünmem gerek. Neden bu kötülüğü yaptı bize Dostoyevski? Yeraltından Notlar kitabını okuyanları silkelemek mi istiyor? Kendi iç dünyasına savaş açarken bizi de mi bu düelloya davet ediyordu? Ama yanıldığı bir nokta var.. Onu kendi silahıyla ve kendi alıntısıyla vuracağım; "Bir insanın görüşleri değişebilir ama yüreği daima aynı kalır." İlk bölümü okuyunca akıl tutulması yaşadım, yaşamak durumunda kaldım. Çünkü Dostoyevski bunu bana yaşattı, bilerek yaptı. "Madem ben yeraltındayım seni de kendime doğru çekmem lazım" dedi. Direkt olarak söylemese de zımnen yaptı bunu. Direniyordum. Biraz daha ve biraz daha... Aklım da direniyordu yazılanları "anlamamak" için, yeraltına inmemek için. Ama sonunda pes etti. En güzel pes ediliş şekliydi bu. Kitabın içine girebildim, yeraltına inebildim... Kitaptaki kahraman artık bendim. O ezilince ben ezildim, o aşağılanınca ben aşağılandım, o acı çekince ben acı çektim, o sevince ben sevdim, o nefret edince ben ettim. O "yeraltına" indikçe beni de kendisiyle beraber çekti. Belki de ben onu çekmişimdir... Yeraltından Notlar kitabının kahramanı "BENİM"
Reklam
Size kitabınızı gönderiyorum, küçük dostum benim, Varenka, eğer siz, küçük dostum, kitabınız hakkındaki görüşümü soracak olursanız, hayatım boyunca böyle harika bir kitap okumadığımı söyleyeceğim. Soruyorum size canım, bu vakte dek nasıl bir budala gibi yaşamışım ben, Tanrı affetsin? Ne yapmışım? Hangi ormandan gelmişim? Hiçbir şey bilmiyormuşum,
Sayfa 95 - 96Kitabı okudu
Peki ya okumazsan?
Okursan yargılamazsın; affedersin, daha az kırılır daha az alınırsın… Daha net anlarsın karşıdakinin cümlesini. Okursan hayallerin bitmez; uzun uzun yapacaklarını düşünürsün bir çocuk heyecanıyla… Okursan, düşünürsün; sorular sorarsın kendine “Ben bu cümlenin neresindeyim?” diye… Soruya dönüştürülmüş “sorun”ların cevabını bulursun. Okursan, okuduklarını yaşamak istersin; hâl diline yansısın öğrendiklerin… “Bilgi yüklü merkep” olmaktan Allah’a sığınırsın… Okursan mutlu olursun; hiç olmazsa mutsuz olduğunda sığınacak bir limanın olduğunu bilirsin. Okursan; kitaplardan söz etmek istersin, durmadan, her defasında… Okursan, en iyi “hediyen” kitap olur. Çocuğa verilecek masallar, büyüklere verilecek kitaplar hazır bulunur çantanda… Okursan; okusun istersin etrafındakiler… Aynı lezzeti alsın onlar da kitaplardan… Uzun uzun konuşurken onlarla bir kitabı, “Ben en çok bu cümleyi sevdim” demek istersin… Okursan; dua edersin… “Derdimin dermanı cümleleri görmemi nasip et Ya Rab!” dersin… Arayanlardan olursun… Okursan; kâinatı ve insanı okumayı öğrenirsin… Ve en önemlisi kendini okumaya başlarsın… Kaldırırsın içindeki örtüleri tek tek… Velhasıl okursan, sen olursun… Kendin… Dünyada eşin benzerin olmadığını anlar, değeri başka yerde aramazsın…
Sayfa 83 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
İmtihan...
Delikanlının biri bir gün başlamış aşkı aramaya. "Ben âşık olacağım." deyip sokağa çıkınca da insan tak diye âşık olamaz ki kardeşim. Olunmaz. Aşk çıkar gelir. Ve o anda yapabileceğin bir şey de yoktur. O hakikaten aşksa ona "hayır" deme şansın yoktur. Değilse senin herhangi bir "evet" deyişinle onu aşka çevirme
Beden eğitimi fenaydı, voleybolsa en fenası. Beth topa bir türlü düzgün vuramıyordu. Ya topa sertçe şaplak atıyor ya da rasgele sektiriyordu. Bir keresinde parmağını o kadar kötü incitti ki hemen şişiverdi. Kızların çoğu kahkahalarla bağrışarak oynuyor ama Beth aynısını hiç beceremiyordu. ... Haksızlıktı bu. Sportmenlik Beth'i hiç
Reklam
109 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.