Ben Sana Mecburum
Attila İlhan
bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın
“İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır belki biraz…”
"Sen hangi aralıklarla güneş tutulması gerçekleşir bilir misin? Ben söyleyeyim sevgilim; yılda iki ila beş güneş tutulması gerçekleşir. Peki, sen hiç güneş tutulmasının hayalini kurdun mu? Ben kurdum. O anın gelişini iple çekerdim. Neden biliyor musun? Sadece diğer insanlarla ortak bir anı paylaşabilmek için... Gündüz gözü onlar gibi
Uzun süre bekledim bu güzel kitabın basılmasını, iyi bir çeviriden okumak istedim hep... Sonunda İş Bankası yine beklentimi karşılayacak, neredeyse hatasız harika bir çeviriyle iki cilt olarak bastı Monte Cristo Kontu'nu...
Tam bir başyapıt okudum. Kalın, 1500 sayfalık kitap su gibi aktı. Sayfaları çevirdikçe heyecanım da merakım da artarak devam
“Sosyal ağlardaki “arkadaşlar”ın başlıca işlevi, bir meta gibi sergilenen Ego’ya tüketici olarak dikkatlerini yönelterek, kişinin narsistik Ben duygusunu artırmaktır.”
Meursault "işte yeri burası" diye konumlandırabileceğiniz bir karakter değil. Kafanızda nereye yerleştirirseniz sanki oraya ait değilmiş gibi hissettiriyor. Boşvermişlik, başıma ne geldiyse çekerim düşüncelerinin yoğun olduğu biri.Davranışlarını anlamlandırmak çok zor. Ama gerçekten birinin her davranışını, sözünü kendimizce