Bir yürek ki yanmaz, yürek denir mi ona?
Sevmek haram, yüreğinde ateş olmayana.
Bir gününü sevgisiz geçirdinse, yazık.
En boş geçen günün o günündür, inan bana.
“Gözyaşını… Gördün mü?”
“Evet, siyah bir leke şeklinde,” dedim kafa karışıklığıyla.
Sadece beni izlemeye devam ederken yüzündeki şaşkınlığın yerini uysal bir ifade aldı, sanki gözleri parlamıştı.
“Kimse ona dikkat etmezdi.”
Kendimi çok büyük bir şey başarmışım gibi tebrik ettim, çünkü öyleydi. Onun için önemli biri olmak nasıl hissettirirdi?
“Hüznünü çok zarif gösteriyor bence.”
Bazı insanlar gözleriyle konulur ağızlarıyla değil,
Bazı şarkılar sözleriyle değil ritmiyle bir şeyler hissettirir,
Bazı yazarlar kitaplarında yazmadıkları şeyi görmenizi ister,
Düşünebilmek zor değil.
Sonu uçuruma mı çıkıyor yoksa düzlüğe mi, belli olmayan bir yol. Ve ne yazık ki bu yol; Heyvbanû’nun tam ortasında oturup, bana göz kırptığı yol… Gitsem, kumar… Gitmesem, önümde sunulan düz yola herhangi bir insanla sapsam, içimde; onun yolundan gitmediğim için rahatsız eden bir öfke boy gösteriyor. İki yol arasında kararsız kalan adımlarım, iki yolun da ortasında bulunan insanlardan birini muhakkak yakacaktı ama daha önceden yanmış ve çorak bir toprağa dönmüş yolu, tekrar yakmak olacak iş miydi? Çıkacak yangına binaen bir sigara daha yaktım. Gözlerimi, içime çektiğim dumanla yumarken, yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Dudaklarım kendi kafasına göre bir gerçeği, dış dünyaya saldı. “Ama o yol, nasıl güzel…”