(tarihsiz)26 Sevgili Aliye’ciğim, Sana bu mektubu Edremit’ten yazıyorum. Nasılsınız? Filiz ’in sıhhati ne yolda? Ateşi düştü, kilo aldı mı? İstanbul’dan memnun mu? Sen nasılsın? Fazla şişmanlama ha! Kamp meselesi ne oldu? Dört Ağustos’ta giriyor musun? Ankara’ya bilet aldın mı? Ne zaman döneceksin? Bana birer birer bu suallerin cevaplarını
10. 1. 1948 Çok Sevgili Aliye, Mektubunuzu aldım. Siparişlerini hemen gönderiyorum. Kombinezonun birinin büyük gelmesi ihtimali vardır, ufaltırsın. Bunları Avrupa’dan getiren bir terziden aldım. Yani yerli malı değildir. Kurdeleyi de bir tek yerde buldum. Filiz’in çantasına gelince, maalesef plastik oldu, çünkü deriler bunlardan çok daha adi
Reklam
19. XII. 1947 Çok Sevgili Aliye’ciğim, Benim vaziyetim hâlâ karmakarışık. Hakkımda tevkif kararı verdiler. Fakat idarehaneye gelip aramıyorlar. Ben de gönüllü olarak Adliye’ye gitmiyorum. Çünkü evrak tamamlanmamış ise aylarca yatmam lazım gelecek. Galiba işlerin temizlenmesi yılbaşından sonraya kalacak ve kim bilir ne şekilde temizlenecek.
8. XII. 1947 Gönderdiğim Almanca kitapları kütüphaneye koy. Sırça Köşk’ü beğenip beğenmediğini de Mehmet Aliler’e yaz. S. Ali Sevgili Aliye, Ben tekrar İstanbul’dayım. Hiç olmazsa bir hafta kadar hapis yatmadan bu işi temizleyemeyeceğiz. Çünkü beni tevkif etmeden mahkeme gününü tespit etmiyorlar. Herkes beraat edeceğimi muhakkak
Annie Acil serviste işim bittiğinde neredeyse gün doğuyordu. Eve döndüm. Christine'e, artık ona ihtiyacım olmadığını, defolup istediği kişiyle evlenebileceğini, başkasını bulduğumu söylemeye hevesliydim. Fakat evin kapısını açtığımda o çoktan gitmişti. Üzgün hissetmek istemiyordum ama yarısı boş dolapları görünce kendimi tutamadım. Ancak Faith
Sadri Ertem ve Şükrü Kaya
O gün ikindi vakti avluda dolaşırken, telefona ça­ğırdılar Nâzım'ı. Ben de gittim arkasından. O içeri mü­dürün odasına girdi, müdür odada yoktu, ben odanın ka­pısında eşikte dineldim. Nâzım heyecanla aldı eline te­lefonu : - Ha, Sadri, sen misin? . . . Merhaba! İyiyim, iyi. . .Evet. . . Evet . . . Evet, sorma? . . . Ne? . . . Hususi mektup mu? . . . Ne diyorsun sen kardeşim?. . . Hususi mektup yazmam ben . . . Pullu istida yazarım, halk gibi. Hakkımı öyle ararım . . . Pullu istida yazarım, Sadri, pullu istida!... Böyle de sen ona. Güle güle . . . Hırsla koydu telefonu yerine. Yüzü kıpkırmızı ol­muştu öfkeden. Dışarı çıkınca : - Ne oldu ki? Dedim. - Sadri Ertem telefon eden. . . Dedi. Dahiliye vekilini görmüş, Şükrü Kaya'yı . . . Hususi bir mektup ya­zarsam Atatürk'e, kendisi götürür mektubu verirmiş ona, affettirirmiş beni . . . Şuna bak sen! . . . - Sadri Ertem'de bir orostopolluk var mıdır? - Yok, yok. . . Sanmam. Saf oğlandır o, aklı ermez böyle şeylere pek . . . Ama öteki? . . . Ne hinoğluhindir o Şükrü Kaya! . . . Hadi gel, bunun üstüne birer çay içe­lim şurda seninle ...
Sayfa 182 - 2. baskı - Şubat 1967 İstanbul Matbaası
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.