Ağıtçı kadını kolundan tutup kaldırdı: "Sus, ana sus!" dedi. "Sus ki zulmün sesi duyulmasın. Sus ki Hacının öldürülüşünü de Ağalar Beyler aralarında kaybetsinler. Onların yanında, o zalimlerin yanında bir insanın hayatının bir sinek hayatı kadar değeri yoktur. Sus ki Hacının ölüsüne gülsünler. Bir it daha geberdi desinler. Sus ki, ana, senin acılı sesinden kan içicilee rahatsız olmasınlar. Sus ki ana..." Derin bir soluk aldı, gözlwri yaş içinde kaldı. "Onlar bu vatanın altını oyuyorlar. Bir gğn bakmışsın ki çökmüşüz, mahvolmuşuz. Hacı hiç. Hacının ölümü hiç. Onlar yılda şu Çukurova'da açlıktan, yoksulluktan, hastalıklardan binlerce kişi öldürüyorlar. Bir, Hacıyı öldürmüş olsaydılar, öper başıma çiçek diye sokardım. Hacı bir serseri, bir
hiç. Hacı üstelik de insanlara zararlı bir yaratık. Onlar şu bereketli topraklara pamuk ekecekleri yerde, ekmesi, hasadı daha kolaydır diye çeltik ekiyor, havayı zehirliyor, her yıl binlerce çocuğun sıtmadan ölmesine, binlerce insanın hastalanmasına sebep oluyorlar. Hacı bir hiç. Hacı bir serseri... Ve siz de onların
bu zulümlerine korkulu hayvan gözlerinizle, korkulu korkulu bakıyorsunuz. Suç onlarda değil, suç sizde ... Suç sende bende, bizim hayvanlığımızda. Hacıyı da bizden biri öldürmüştür. Bey gelip de böyle bir zavallıya elini sürmez. Yarın Hacıyı öldüren yakalanacak, cezasını görecek. Hacının asıl katili de elini kolunu sallaya sallaya gezecek. Bunu hepimiz biliyor, gene de onlara köle olmakta devam ediyoruz. Suç bizde, suç bizde ... Katiller, katiller!"