Herkes ne yapıyorsa onu yapmanın peşindeyiz; yediklerimiz, içtiklerimiz. Geçen aylarda bir aile dostumuz bizdeydi. Dogal olarak sohbet okuduklarmiza geldi ve kütüphanemizdeki kitaplara söyle bir baktı Yılmaz ve sordu: "Neden hepimizin kitaplığında aynı kitaplar var?" Benzer zevkler, evrensel entelektüel havuz diye gevelerken bence öyle değil, dedi. Bu da maruz kaldığımız bir sey. Belki de haklı. Ne dinlememiz ne okumamız gerektiği bile belli bir kalıbın içinde olabilme isteğidir.
İstanbul insanı yiyip bitiren bir şehir. Çok kalabalık, çok pis, çok gürültülü. Bir de sanki İstanbul'un üstünde kara bir bulut varmış gibi, huzurlu bir şehir değil bence. İnsanları sürekli mutsuz. Sabah sokağa çıktığınızda yüzü gülen kaç kişi görebiliyorsunuz?"
Şimdi buranın içerisi soğuk bir dumanla kaplı. Benim için buranın en güzel zamanı. Baksana, bir tek akşamcılar kaldı. Yalnızlar ve bilgeler ya da umutsuzlar ve ümitsizler sadece işıkların yandığı ve yabancıların Yakınlarında oturduğu, rahatça yalnız kalabilecekleri ama eve gitmelerine gerek bırakmayacak bir yerde Oldukları sürece hiçbir şey umurlarında değil. Belli bir yasta, belli tecrübelerden sonra eve gitmek zor. Dolayısıyla en iyisi, yabancı insanların arasinde hiçbir ilişki kurmadan, tek başına oturacaktır. Bahce ve dostlar, der Epikür, hayatta baska bir şey yok. Bence haklı fakat bahçe namına da fazla bir seye ihtiyaç yok, bazen bir kafenin terasındaki birkaç saksı yetiyor. Ve bi iki dost da yetiyor
"Kimdi, geçenlerde ülkenin birinde yüz dokuz, yüz on yaşlarına gelmiş bir kadın televizyona çıktı. Sunucu 'Uzun yaşamın sırrı nedir? 'diye sorunca 'Erkeklerle hiç bir şekilde ilişki kurmamak' dedi tereddüt etmeden. Bence kesinlikle haklı!"