"ibrahim, kırılmak puttan eskidir bilmiyorsun.
beni olmamağa tabancaladılar; hiç okyanusum olmadı, hiç kendim ibrahim çinde hiç ablam
beni bir yaşamakla dağladılar ki sorma, beni ağlatarak anamın karnından
beni doğarak öldürmenin yolunu buldular.
bu ağ
bu dağ damağ
bu huma kalmağla ben sorma ibrahim;
onca sene koca yaptım gözleri şeyh
Ulan ağabeyin öldürse benim için ceza yatmasın diye TCK ya göre ceza almasın diye hukuki metin dahi imzalamıştım..
Ömrümü hayatımı vatana Allah'a adamıştım.. Tüm Adana duydu kafirin kızı.. Ömrümce cemaatçi teröristlerden kafirlerden zulüm gördüm.. Pkk terör örgütünden Fetullahçı piçlere narsist piçlerden savcı katletme planı yapan kahpe
Vücud ve iç
Beden formuna ben dediği an.
Kendini yaşamdan ayırdı insan.
Vücudun yerine denilir mekan.
Form yaranmasına söylenir zaman.
Cisime göredir zaman ve mekan.
O,yoksa ne yer var,ne de ki,zaman.
ben iki sedir ağacı düşman olsun birbirine görmedim hiç
ben görmedim bir söğüt gölgesini satsın yere hiç
karaağaç dallarını bedava bağışlar kargalara
nerede bir yaprak olsa benim coşkum açar orada
bir haşhaş çalısı beni varlığın akışında yıkamış
bir sineğin kanadı gibi bilirim seherin ağırlığını
bir saksı gibi yeşermenin müziğine kulak kesilirim
meyve dolu bir file gibi varmanın ateşi var bende
bir meyhane gibi sıkıntının sınırındayım
deniz kıyısındaki bir bina gibi kaygıyla bakarım
ebedi uzun keşişlemelere
istemediğin kadar güneş, istemediğin kadar aşılanma,
istemediğin kadar çoğalma.
... Sonu olmayan bir meydanda idik. Her tarafını çeşit çeşit hallerde insan kafileleri doldurmuştu. Ortada büyük bir kürsü kurulmuştu. Orada her kafilenin ve her ferdin hesabı ayrı ayrı görülüyordu. Sırası gelince herkes o kürsünün önüne çağrılıyor ve dünyada iken yapdıklarını sözüyle, yüzüyle, etiyle, derisiyle anlatıyordu. Şahide hiç hacet yoktu. Söylemek lazım gelince herşey, her zerre söylüyordu. Hadise dile gelip o da söylüyordu. Temaşasından dehşetler duyduğum bu hesap yerine, sıram gelince ben de çağrıldım. Ben utandım. Lâkin günahlarım kendi kendilerini söylediler. Bende hakkı olanlar bütün etrafını çevirmişlerdi. En çok zulmettiklerimden utandım. Bense kendimi zâlim bilmezdim. Merhametli bilirdim. Meğer ne zalimmişim. Elimle olmasa bile dilimle, dilimle değilse de gönlümle ne zulümler yapmışım! Zulmettiklerimin huzurunda duyduğum sefalet ve hicap o ânda bana "Ne olurdu dünyada lokma lokma doğranıp zulme uğrasaydım da zâlim olup bu hale düşmeseydim" dedirtti. Büyük mahkemenin Sahibi hâlimi görüyordu. Önündeki mîzânın bir kefesine günahlarımı, öbürüne aşkımla merhametini koydu. Sonuncular ağır basarak büyük mağfirete uğradım. Dünyada zulmettiğim insanlar da bu affa hayran olarak kendi haklarını bağışladılar. Büyük mahkemeden böyle ayrıldım. Orada affa uğramadan ebedî hayatı kazanan bir kul görmedim. Büyük şefaatcilerin bile orada sunulan büyük affa ihtiyacı vardı. Ruhun kurtuluşu sırrına erdikden sonra zamansız bir yaşayışın mekânsız seyahatine başladım.
Sayfa 284 - Dergah Yayınları, 8. Baskı: Mayıs 2016Kitabı okudu
Ben onu, hiç görmedim,
Bu yüzden, tanımadan yazıyorum,
Anneyi,anne sevgisini,
Soranlara.
Şöyle bir düşünüyorum da;
Anne sevgisi,
Olsa,olsa; Bir güneş ışığı,
Ama sıcacık,sımsıcak,