Mara'nın Apollon'un gelini olarak seçilip tapınağa gönderilmesiyle başlıyor. Tüm geleceğini inanmadığı bir Tanrı'ya sunmaktan şansı yok. Her şeye hazır, onu çağırıyor ama gelen kişi Apollon değil de ikiz kardeşi Rae. Kehanet Tanrısı.
İçinde daha fazla mitolojik unsur olmasını isterdim açıkçası. Belki de yazar serinin ilk kitabı olduğu için bunu az tutmuş olabilir. Onun dışında Mara'nın korkusuz olması, korksa bile karşındakine belli etmemesi hoşuma gitti. Kehanet Tanrısı Rae'nin kehanetini almış olması benim için beklenmedikti.
Mara'nın kendini yanlış tanrıya sunmasında meğer ki Rae' nin de parmağı varmış. Bunu Rae başkasına anlatırken Mara duyup doğal olarak yanlış anlıyor ve Kirke'nin yanına gidiyor. Açık olmak gerekirse bende aynı onun gibi yapardım biraz fevriyim böyle konularda. Ama dinleyip öyle karar vermesi daha iyiydi. Ana karakterlerden ayrı Karr ı da sevdim ben.
Kurguda bazı şeyler de var ama bundan fazlası çok spoiye girdiği için anlatmayacağım. Ama şunu söylemek istiyorum Apollon'u sonradan sevmeye başlayacakmışız.