"İnsan insanın tanrısıdır."
Spinoza, felsefesi ve yaşamıyla düşünce tarihinin en önemli ve en kritik eşiklerinden birisi olmuştur. Zira o, dışlanma pahasına, Tanrı'ya dair genel kavrayışı köklü biçimde eleştirmiş ve Tanrı'yı zorunluluk gereği yer kaplayan bir töz olarak kavramıştır. Onun engin düşünce dünyası Marx, Nietzsche, Kant, Hegel, Goethe, Einstein ve daha pek çok kişiye ilham vermiştir.
Kendi krizini yaratan, çabuklaştıran, kendi kendisini yıkan ve böylece kendisini özgürce ve özüne en yakın biçimde yeniden inşa eden; kendisini sınırlayan her şeyi -yazgısını, bedenini, arzularını, ötekilerin varlığını, içine doğduğu tüm belirlenimleri- kabul ederek, hatta yücelterek aşan bir felsefeyi ve bu felsefenin neredeyse bire bir izdüşümü olan bir yaşam öyküsünü anlamaya niyetlendiğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz.
Şeylerin görünüşlerini değil, onları kendileri kılan şeyleri kovalayan; ötekileri kucaklayan, onların varlığından hoşnutluk duyan, incelikli, uyumlu, tutarlı ve sarsılmaz bir düşünce sistematiği ile tanışmaya hazır mısınız?
*Arka kapak yazısıdır. Kitabı tanıtmak amacıyla inceleme niteliğinde paylaşılmıştır.
Sevgi ne kadar yetkinlik barındırıyorsa, Nefret ve Tiksinti de o kadar yetkinsizlik barındırır. Çünkü sevgi daima gelişme, güçlenme ve artışa yol açar.
Gerçek köle, hazlarıyla baştan çıkmış, kendisi için iyi olanı ne görebilen ne de buna göre hareket edendir; yalnızca kendi rızasıyla, tümüyle aklın rehberliği doğrultusunda hareket yaşayan kişi özgürdür.
Doğrusu, düşünceleri ve inançları yüzünden başlarına ne geleceğini bilmeyen insanların kendilerini daha çetrefilli bir üslupla ifade etmek zorunda hissetmeleri kaçınılmaz olsa gerekti.
Her zaman kibar, ölçülü, soğukkanlı, sevecen, arkadaş canlısı olan Spinoza’nın en şaşırtıcı özelliği, birbirleri ile dövüştürmek üzere örümcek toplaması ve onlar kavga ederlerken kahkahalar atarak eğlenmesi olsa gerek.