Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Karşılarında oturan kızlara birşeyler anlatıyorlar. Ben anlatmak, filan falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. Çok denediler, efendimiz. Allah’tan, ne denediklerini bilmiyorum, Olric
Sayfa 168 - İletişim Sinan Yayınları Üçüncü Bölüm
Artık yaşamak istemiyorum Olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum. Başım dönüyor Olric. Sabahtan beri hiçbir şey yemediniz efendimiz. Şimdi de içiyorsunuz. Onlar da içiyorlar Olric. Karşılarında oturan kızlara bir şeyler anlatıyorlar. Ben anlatmak, filan falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. Çok denediler, efendimiz. Allah’tan, ne denediklerini bilmiyorum, Olric. Hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum Olric. Ben Karagöz falan değilim. Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.
Sayfa 541
Reklam
Oysa ben de ona olan duygularımı kendisine itiraf etmemiştim henüz. Evet, defterlerimin her sayfasına onun adını, adresini yazıyordum durmadan, ama ona beni düşündürmeyen, görünürde etrafımı onunla dolduran fakat onu hayatıma sokamayan bu anlamsız satırlara baktıkça, cesaretim kırılıyordu, çünkü onlar bana, kendilerinden haberi bile olmayan Gilberte'i değil, kendi arzumu anlatıyorlar, bu arzunun tamamen kişisel, gerçekdışı, can sıkıcı ve iktidarsız bir şey olduğunu söylüyorlardı. Gilberte'le bir an önce görüşmemiz ve karşılıklı aşkımızı birbirimize itiraf etmemiz lazımdı; bu itiraf yapılıncaya kadar, aşkımız başlamış sayılamazdı. Hiç şüphe yok ki, benim onu görmek için sabırsızlanmamın çeşitli nedenleri, olgun bir erkeğe o kadar zorlayıcı görünmezdi. Daha ileriki yaşlarda, hazlarımızı üretmek konusunda öyle ustalaşırız ki, bir kadını, benim Gilberte'i düşündüğüm gibi, kafamızdaki görüntünün gerçeğe uygun olup olmadığına aldırmadan düşünmekten aldığımız hazla, onun bizi sevdiğinden emin olmaya ihtiyaç duymaksızın onu sevmenin hazzıyla yetiniriz; hatta daha güzel bir çiçek elde etmek için birçok başka çiçeği feda eden Japon bahçıvanları gibi, söz konusu kadının bize eğilimini daha canlı tutabilmek için, ona olan eğilimimizi kendisine itiraf etmekten duyacağımız hazdan vazgeçtiğimiz olur.
O zamandan beri kendime gelemedim. Emekli ihtiyarlar gibi herkese ağrılarımdan yakınıyorum. Şakaya getirerek söylüyorum tabii. Herkesle birlikte gülüyorum durumuma. Daha doğrusu, güler gibi yapıyorum. Benimle birlikte oldukları zaman genellikle gülerler. Öyle alıştırmışım. Kimi görsem, seni andık geçen gün: bilsen ne kadar güldük, der. İki yıl önce, birlikte içerken ne demiştin, hatırlıyor musun? diyorlar. Hatırlamıyorum. Onlar hatırlıyor. Tekrar anlatıyorlar. Anlatırken bile dayanamayıp gülüyorlar. Ben gülecek bir şey göremiyorum ortada. Duruma uygun bir söz etmişim: eskimiş, geçmiş. Üstelik böyle aptalca bir söz söylemiş olduğum için utanıyorum. Aklı başında bir insan, beni bu arkadaşlarımdan öğrense kim bilir ne can sıkıcı bulur. Ben de öyle buluyorum. Bana böyle birinden bahsetseler, tanışmak bile istemem. Ciddi konularda karşıma yalçın dağlar gibi çıkan insanlar, gülmeye sıra gelince teslim oluyorlar hemen. Bu işi de bana bırakıyorlar. Sen de bununla teselli et kendini, diyorlar herhalde. Bu ayrıcalığı bana verenler cahil insanlar tabii. Bilgiçler bu mesele üzerinde durmuyorlar bile. Ya da güldürme hevesimi alay konusu yapıyorlar. Dergide herkes bir işle meşgul oluyordu; herkes bir işten anlıyordu; herkes bir işten sorumluydu. Bana da espri uzmanı adını taktılar. Güldürmek isterken gülünç olmak. Ancak benim başıma gelir böyle acıklı durumlar. Beni yanlarında dolaştırdıkları için onlar adına utanıyorum. Gene de gülüyorlar sözlerime. Aptalca buldukları için gülüyorlar elbette. Fakat gülerken sanki öyle değilmiş gibi davranıyorlar.
Sayfa 591Kitabı okudu
Boşimanlar, Tanrı'nın gökyüzünde oturduğunu ve bizi izlediğine inanıyorlar. Ayın belli akşamları ateş yakıp, bütün kabile toplanıp sırayla o ayki dua ve dileklerini Tanrı'ya anlatıyorlar. Kabilenin en yaşlısı iyi bir adamdı. Beni yanına çekip ritüeli ve ayrıntılarını anlattı. Bana ölümden sonra her varlığın başka bir surette yeniden
Sayfa 101Kitabı okudu
S541 Artık yaşamak istemiyorum Olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum. Başım dönüyor Olric. Sabahtan beri hiçbir şey yemediniz efendimiz. Şimdi de içiyorsunuz. Onlar da içiyorlar Olric. Karşılarında oturan kızlara birşeyler anlatıyorlar. Ben anlatmak, filan falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. Çok denediler, efendimiz. Allah’tan, ne denediklerini bilmiyorum, Olric. Hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum Olric. Ben Karagöz filan değilim. Herkes birikmiş bizi S542 seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz. Kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. Son kapıya geldik. İnsaf sahiplerine sesleniyoruz. Ey insaf sahipleri! Ben ve Olric sizleri sarsmaya geldik. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegillerden olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. Dilenciler krallığının en küstah toylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz. Dinden imandan çıktık. Deli dervişler gibi saldırıyoruz. Açın kapıyı! Biz geldik! Korkudan dudağınız uçuklamasın. Öyle öfkesi yarıda geçen İngiliz kızgın genç adamları gibi müzikli güldürüler peşinde değiliz. Sizi ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye geldik. Size dünyanın dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik. Bitmez tükenmez sızlanmalarımızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz
Sayfa 541Kitabı okudu
Reklam
Artık yaşamak istemiyorum Olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum. Başım dönüyor Olric. Sabahtan beri hiçbir şey yemediniz efendimiz. Şimdi de içiyorsunuz. Onlar da içiyorlar Olric. Karşılarında oturan kızlara birşeyler anlatıyorlar. Ben anlatmak, filan falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. Çok denediler, efendimiz. Allah’tan, ne denediklerini bilmiyorum, Olric. Hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum Olric. Ben Karagöz filan değilim. Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz. Kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. Son kapıya geldik. İnsaf sahiplerine sesleniyoruz. Ey insaf sahipleri! Ben ve Olric sizleri sarsmaya geldik.
Sayfa 541Kitabı okudu
"Kendi dillerinde kendilerini anlatıyorlar bana, geceyle gündüz arasında, aynıyla benzeri arasında, her günden önce, her saatten önce. Uyanmıyorum, rüya beni eliyle uyandırıyor (...) rüya tek başına yazıyor, ve karanlıkta doludizgin notlar alınıyor, kenarlara, taşıra taşıra, anlatı küçük sandalı ağzına kadar dolduruyor. Uysalım tek söz etmiyorum rüya yazdırıyor ben gözlerim kapalı itaat ediyorum."
Artık yaşamak istemiyorum Olric. Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum. Başım dönüyor Olric. Sabahtan beri hiçbir şey yemediniz efendimiz. Şimdi de içiyorsunuz. Onlar da içiyorlar Olric. Karşılarında oturan kızlara bir şeyler anlatıyorlar. Ben anlatmak, filan falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil. Çok denediler, efendimiz. Allah’tan, ne denediklerini bilmiyorum, Olric. Hiçbir geleneğin mirasçısı değilim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum Olric. Ben Karagöz falan değilim. Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.
Sayfa 541 - İletişimKitabı okudu
Gençliğinde boş eğlencelere katılmaktan alıkonduğu da olurdu. O günlere ait bir hatırasını bizzat kendileri anlatıyorlar: "Câhiliyet döneminde diğer insanların yaptıkları kötü işlere sadece iki defa meylettim. Fakat Allah her ikisinde de beni korudu, bundan sonra kötü fikirler aklıma bile gelmedi. Bir defasında gece idi, Mekke'nin yukarı taraflarında Kureyş'ten bir gençle koyunlarımızı otlatıyorduk. Arkadaşıma: 'Koyunlarıma göz kulak olursan, ben de gideyim, diğer gençlerin katıldığı gece hayatına bir bakayım nasıl oluyor?' dedim. Arkadaşım râzı oldu. Derken şehre yöneldim. Rastladığım ilk evden def ve şarkı sesleri işittim. 'Ne oluyor?' diye sordum. 'Düğün var!' dediler. Oturup onlara bakmaya başladım. Derken Allah kulaklarımı tıkadı, hemen sonra öyle bir uyku bastı ki uyuya kaldım. Tâ ki sabah oldu, güneşin ışıkları gözüme vurunca uyanabildim. Geri döndüğümde arkadaşıma durumu anlattım. Başka bir gece arkadaşıma yine şehre inmek istediğimi söyledim. O da: 'Olur, dilediğini yap!' dedi, ben de Mekke yolunu tuttum. Şehre girdiğim zaman aynı sesleri işittim, hemen oraya çöküp bakmaya başladım. Derken Allah kulaklarımı tıkadı, yine uyuya kaldım ve yine sabahladım. Beni ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi. Arkadaşımın yanına döndüğümde başımdan geçeni ona anlattım. Ve bundan sonra Allah beni peygamberlikle şereflendirin- ceye kadar böyle şeylerle hiç ilgilenmedim." (Beyhaki)
Sayfa 55 - Hakikat Yayıncılık, 20. Baskı, 2012Kitabı okuyor
150 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.