Bu kitapta tarihten, edebiyata, müzikten, resime, heykelden, şiire, şarkılardan, kitaplara, yazarlara kadar her konudan pek çok şey bulmak mümkün… Yazardan okuduğum ilk kitap olmasından mütevellit olduğunu düşünüyorum. Arada kopmalarım oldu. Bir konu anlatırken veya sokaklarda gezerler aklına umulmadık anda bir şiir, sanata veya tarihe dair bir bilgi belirtmesiyle sizi alıp oralara kadar sürüklüyor. Okurken bir bakmışım kendimi internette bir şeyler ararken buluyorum. Veya geri dönüp bakmak ümidiyle altını çiziyorum. İşte böyle kitaplar beni mutlu ediyor. Benim için “İyi ki okudum” dediklerim arasında olan bir kitap oldu.
Konusu ise; Yurtdışında yıllarca akademisyenlik yapan Ziya Adlan'ın ölümcül hastalığı sebebiyle Türkiye'ye dönmesi ardından sayılı günlerini ülkesinde geçirmek istemesi ile başlıyor. Eski bir
aileden gelen Adlan Ayrılık Çeşmesi Sokağındaki bakımsız konağa yerleşiyor ve kendine bir yardımcı
arayamaya başlıyor. (Aslında her şey hesaplı kitaplı biz bunu kitabın sonunda anlıyoruz.) Bu vesileyle diğer esas karakterimiz olan Artvin Taner ile yolları kesişiyor. Artvin'in tek tutkusu vardır; o da saksafon çalmak. Fakat bazı talihsiz olaylar sonucunda sol elinin iki parmağı kesiliyor ve her şeyini bu olaydan sonra kaybediyor. Buna sevdiği kadın ve hayalleri de dahil. Kısacası bu kitapta biz okurlar, bir profesörle saksafon çalmaya meraklı fakat her şeyini parmaklarıyla kaybetmiş bir genç arasındaki sohbete konuk oluyoruz.