"Beni de böyle kendini gerçekleştirmiş ve tamamlanmış biri olarak kabul ettin, bu yüzden diğer hepsinden öte sevdin;bunu gayet iyi biliyorum."
Reklam
Beni dinlersen; ne fazla düş kurup kuşlar gibi havalara çık ne de kötümser ol böcekler gibi yerde sürün...
Ben gülmeyi hayallerde öğrendim, sevmeyi, sevilmeyi... Hepsini zihnimde yaşadım. Dünya beni sevmedi, ben de onu sevmedim. Kafamın içi dünyadan daha güzeldi. Ben de onu seçtim.
" yine de beni bugün mektupsuz bırakmadığın için teşekkür ederim, peki ya yarın? "
220 syf.
·
Puan vermedi
·
422 günde okudu
Kendi Kendini de Üzersin, Hayat Zaten Üzer...
"Tanrım, beni yavaşlat. Aklımı dinginleştirerek kalbimi dinlendir. ... Beni yavaşlat Tanrım. Ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. ... Ve hepsinden önemlisi Tanrım; bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır, ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver..." İki elin parmakları sayısınca ziyaret edip dertlerime derman bulamadığım psikoloğumun isteği üzerine alıp başlarda hevesle okuyarak ilerlediğim, sonlara doğru kaplumbağa hızına düşerek neredeyse yıl boyu masamda süründürdüğüm kitap. Ne kitaptan ne de psikologtan doğrudan bir fayda görmüş değilim ama dolaylı olanını da inkar edemem. İnsan iyileşmeye meyilliyse bütün reçeteler iş görüyor. Değilse de bende olduğu gibi bütün bunlar içinde sıkıştığınız, geçmeyen zamanın geçmesini sağlıyor. Dolaylı dediğim fayda bu... Bakıyorsunuz ki zaman geçmiş, yeni yollar ve yeni zorluklar karşınıza çıkmaya devam ediyor. Bütün okumaların şifa ve heyecan getirmesi dileğiyle.
Hiç Kendimi Üzemem!..
Hiç Kendimi Üzemem!..Ertuğrul Köroğlu · HYB Yayınları · 201565 okunma
Reklam
Ben Seni Çok Sevdim
BEN SENİ ÇOK SEVDİM Gölgelerini kaldırıp gözlerimin, Işığınla aydınlattığın gün sevdim. Aldanmıştım, Yanılmıştım... Aşka bütün kapılarımı kapatmıştım.
Yalom:
(…) diyelim hasta bir kahve yetiştiricisiyse Whitehorn kahve hakkında her şeyi bilmek ister, onu nasıl yetiştirdiklerini, neler olduğunu ve kahveyi alçağa değil de yükseğe ekmenin neden daha iyi olduğunu falan sorardı. Eğer hasta bir on altıncı yüzyıl tarihçisiyse ona İspanyol Donanması'nın kuruluşu ve dağılışı hakkında saatlerce sorular sorardı. Bazen onun temposu beni sabırsızlandırırdı; işini hiç aceleye getirmezdi. Ama hastanın kendi psikotik düşünme tarzını ve paranoid sisteminin geniş parametrelerini yavaş yavaş ortaya döktüğünü tekrar tekrar duyar, irkilirdim. John Whitehorn bilge bir adamdı. Güncel psikanaliz fikirlerine ve jargonuna düşmandı ve kendi teorilerini hep yeni baştan kurdu. Sağduyusuna güvenir, her bir hastayı dinlemeye boş bir levhayla başlar ve her bir kişinin hikâyesini ayrı keşfederdi.
Sayfa 36 - Pegasus YayınlarıKitabı okuyor
Fakat iki insan arasındaki mesafeyi, kendinden emin bir şekilde dönüp birbirlerine kavuştular diyebilecek şekilde kim kısaltabilir? Bu anlamda Fabienne belki de mucizeler gerçekleştiren sayıdaki insandan biriydi. Beni kendisi yapmıştı. Bizi tek bir insana dönüştürmüştü.
Artık ne benliğimi esir almış olan o katı kurallar, ne de beni boyunduruğa almış olan o düzene körü körüne bağlılık duygusu var... Hiçbiri kalmadı, korkuyu yendim. Bitti. Özgürüm, tıpkı gökyüzündeki parlak ay gibi, bu gecenin parlak yıldızlarından bir yıldız gibi. Bu kadar işte. Sınırları, ölçüleri, kuralları ayaklarımın altına alıp çiğnedim. Beni sımsıkı sarmış olan o katı sınırları geçtim işte. Yüreğimi ve ruhumu tek kalıba sokmuş olan o sınırlar yok artık hayatımda.
Sayfa 324 - İthakiKitabı okuyor
Reklam
Hayatta kendi düşüncelerim ve kararlarımdan başka birtakım kuvvetlerin emri altına girmek aska tahammül edemeyeceğim bir şeydi. Aynı zamanda, seninle beraber bulunduğum müddetçe, nedense irademi kullanamadığımı gördüm. Sana, senin iradene tabi olmak bana ağır gelmezdi, fakat aramızda hiç olmazsa en küçük bir müşterek nokta bulunması, yaptıklarından hiç olmazsa bir kısmını benim de doğru ve iyi bulmam lazımdı. Kendi kendime hiçbir zaman yapamayacağım şeyleri, sırf bilmediğim bir kuvvete tabi olmak yüzünden, boyuna tekrar etmek beni düşündürdü ve nihayet, aylardan beri kaçtığım bu kararı verdirdi.
Ben o yazıyı buldum...
"Sanırım emine. Biri olsun istedim. Bir yerlerde bizi konuşan, bizim için ümidi olan birisi olsun istedim." "Bir ömür hatırla bizi nasıl bitirdiğini." "Sana gelip anlatamadım. Akıttığın gözyaşlarım ayakucuna inmedi, bunun için öfkeliyim. Biliyordun. Benim canım çok yanar. Biliyordun seni çok sevdiğimi. Biliyordun benim senin dizlerine ihtiyacım var. Dizlerine başımı koyduğumda saçlarımı okşaman benim çocukluğumdu. Annem yok benim. Bu görevi sana vermiştim..." "Çok canını yaktım. Çok canımı yakacak bir silsilenin başlangıç hareketiydi bu. Bir silsile başından beri kan sızdırıyordu. Şimdi ikimizin de canı yanıyor öylece. Artık neye yandığını unutmuş. Öylece yanıyor. Kül oluncaya kadar. Sonrasında küllerimiz karışacak. Bir tabela koyacaklar başımıza. Kadın ihanet etti. Adamsa aşkından kül oldu diyecekler. Orada benim de küllerimin olduğunu, sana karıştığımı göremeyecekler. Sonunda beni de yakacak bir yangında, yangını çıkartan ben olduğum için lâyık görüleceğim her şeye. Yaptıklarının bedelini yaşadığında acımazlar diyecekler. Ama ben senin içten içe bana da yandığını biliyor olucam. Sana acımazlar derken içinin hâlime cız ettiğini biliyor olucam..." "Niye bilmiyorum ama onu yanıma çağıracağımı hissediyorum..."
Tiyatrocudan hoşlanmıştım. Onun da benden hoşlanması kendime güvenimi getirmişti. Olmayan özgüven böyle bir şeydir. Nem bulutu gibi. Aniden gelir ağırlaşır kalır, aniden çözülür gider. Kimi zaman karşınızdakinin yarattığı atmosfere bağlı olarak değişir. Kocam beni sürekli aşağılayarak özgüveni yerle bir etmişti mesela. Sadece özgüvenini mi? Bence bağışıklık sistemimin de canına okumuştu. Insan kimseyi aniden bir günde bir saat içinde terk etmez. Kimse kimseden ışık hızıyla kaçmaz. Kaçmak, terk etmek yıllar sürer ama aniden olur.
AYIN HER HÂLİ
Sabaha karşı seyredurdum seni, Seni bir çerçeve de merakla. Hiç akşamım olmadı, Ömrüm hep uzadı, Seni iyi ki sevdim. Mahallenin bütün ışıklarını söndürdüm, Sen geleceksin diye.
265 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Siyah Lale-İnceleme
Doğruyu söylemek gerekirse ilk 65 sayfasından pek bir şey anlamadığım kitabı bitirince buruk hissetmenin tuhaflığı içindeyim. Önce biraz sıkıcı ve karışık gelse de karakterlere, olayın özüne ve yazarın üslubuna alışınca su gibi aktı diyebilirim öyle ki bir sonraki sayfaya geçmek için hep çok heyecanlıydım, kitabın sonuna kadar "Acaba şimdi ne olacak?" merakım da hiç geçmedi ve bana böyle hissettiren, sürükleyici kitaplara da ayrı bi hayranlığım var. Kısaca olay ve kişilerden bahsedecek olursam ; kitabın adından da anlaşılacağı üzere Hollanda tarihinde "Lale Çılgınlığı" olarak bilinen dönemde siyah lale üretilen kişilere büyük bir ödül verileceği söyleniyor bunu da Fransayla yazıştığı yönünde iftira atılan ve haksız yere idam edilen Johan de Witt ve kardeşi Cornelis'in vaftiz oğlu Van Baerle yapıyor, tabi bu hiç kolay olmuyor en başta onu kötü bir kıskançlığın esiri olan Boxtel, sonrasında ise Baerle'nin sevdiği Rosa'nın babası Gryphus çok zorluyorlar. Ama sonunda her şeyi açığa çıkaran mektubun Prens Willem'in eline geçmesiyle her şey açığa çıkıyor ve beni mutlu edecek mutlu sonla kitap bitiyor. Ve şunu bir kez daha anladım ki kıskançlık ve kıskanç insanlar karşımıza çıkabilecek en kötü insanlar sıralamasında başı çekerler. Hepimizin her daim karşısına güzel ve iyi niyetli insanların çıkması temennisiyle kitabı herkese mutlaka tavsiye ediyorum.
Siyah Lale
Siyah LaleAlexandre Dumas · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201613,6bin okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.