Beyefendi eline bir kalem alarak "Yılın bu bayram döneminde yoksul ve çaresizlere az da olsa biraz yardımcı olmamız çok makbule geçer Bay Scrooge. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan binlerce insanımız var, yüz binlercesi de en küçük bir konfordan bile mahrum." "Cezaevleri yok mu?" diye sordu Scrooge. Beyefendi kalemini tekrar
Sayfa 18
LÛGATSİZ ŞİİR OKUNAMAZ!..
Merhum Yozgatlı Müderris İhsan Efendi'nin, şiir hakkındaki mütalaası şöyledir: - "Bir şiirin, lûgata bakılmadan anlaşıldığını bugün işitiyoruz! Böyle şey olur mu? Şiir için mutlaka kâmusa bakılmak icap eder. Şiir bir oturuşta yazılamayacağı gibi, bir oturuşta anlaşılmaz da; şiirin bir değeri vardır! Şair kullandığı kelimelere dikkat eder, seçer, en münasibini alır. Okuyan da, acaba şair bu mısrada, şu kelimeyi hangi mânâda kullanmış; acaba neyi kasdediyor, acaba benim bilmediğim başka bir mânâsı var mı, diye lûgate bakar" Gerçi şiir başka bir şeye benzemez; nesir gibi değildir. Az, mahdut ve muayyen kelimelerle, hisler, tahassüsler, heyecanlar ve bazen derin düşünceler ifâde edilecektir. Mısraların ölçüsü, kâfiyesi, hece sayısı ve daha güç olan arûz vezni vardır.
Sayfa 146 - 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -İrbrahim Sabri Bey-, Şiirde Her Kelime Değerlidir, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ey şeytana bilinçaltımda otağ kurduran ulu zehir: Sen, başkaldırma isteği! Beni, için için kemiren parazit: Sen, özgür insan düşü! Ve ölümü ve huzuru ve beni böylesine alıp alıp götüren, beni böylesine yerden yere vuran soylu cini yaşatan tek kahraman: Utanç! Kavgam, kendi ruhumun celsesidir ve zavallılığım, kendi hayatımın cılız sesidir. Cesaret
"Kim zaman da stoacıdan daha fazla bir şey olmak ‘gerekiyordu.’ Seni ilk öptüğüm zamanı hatırlamazsın tabii. Ama hiçbir zaman bilmediğin bir şey varsa o da benim dikenler üzerine oturmuş olduğumdu; eteklerim sıyrılmıştı, bacaklarım delik deşik olmuştu, kıpırdasam daha fazla batıyordu. Orada Stoacılık para etmezdi işte. Bana dünyayı unutturmuş değildin, seni öpmek için büyük bir istek de duymuyordum, sana vereceğim öpücük çok daha önemliydi; bir anlaşma, bir bağlantı olacaktı bu. Duyduğum acı ne kadar kaba bir şeydi değil mi? Böyle bir anda bacaklarımı düşünemezdim. Duyduğum acıyı göstermemek yetmiyordu, acı duymamak gerekiyordu.”
Demek, başkalarını korkutuyorum artık. Sonunda bu olacaktı zaten. Ama önemli değil. Korkmakta pek haksız değiller: Aklıma esen her şeyi yapabileceğimi hissediyorum. Sözgelimi şu peynir bıçağını Otodidakt'ın gözüne sokabilirim. Ondan sonra, buradakiler beni ayaklarının altına alıp tekmeyle dişlerimi kırabilirler. Ama beni alıkoyan bu değil; şu peynirin tadı yerine ağzımda kan tadını duysam da fark etmez benim için. Bir harekette bulunsam, gereksiz bir olayın ortaya çıkmasına neden olacağım; işte o durduruyor beni. Otodidakt'ın haykırışı da, yanağından akacak kan da, şuradakilerin yerlerinden fırlayışı da fazlalık olacak. Böyle fazladan var olup giden bir yığın şey var.
Demek ki ‘bulantı’ bu: göz kamaştırıcı bu apaçıklık. Üzerinde kafa patlattım. Yazılar yazdım. Şimdi biliyorum. Varım (dünya da var) ve dünyanın var olduğunu biliyorum. Hepsi bu. Benim için önemli değil. Benim için hiçbir şeyin önemi olmaması çok acayip, korkuyorum bundan. Denizde taş kaydırmak istediğim gün yok mu, işte o günden beri böyle. Çakıl taşını atarken, durup ona bakmıştım; her şey işte o zaman başlamıştı: Onun var olduğunu hissetmiştim. Bundan sonra başka ‘bulantı- lar’ da oldu.
Reklam
Aşk
“Ben de bağlayabilirdim seni, gücünden, özgürlüğünden, mutluluğundan yoksun bırakabilirdim; o korktuğun, o aradığın acılı kaygıyı ben de uyandırabilirdim içinde. İstemedim. Seni hiçbir kurnazlığa başvurmadan sevmek, göğüs göğüse çarpışmak istedim. Silahları sen bana kendi elinle verirken, hiçbir savunmaya başvurmadan bıraktım kendimi sana. İyi ettiğimi sanıyorum. Bana öyle geliyor ki sevgililer arasındaki bu amansız savaştan daha büyük bir şeydir aşk. Sevdiğimizi açıkça söylememiz, gene de sevilmemiz olanaklı olmalı. Sıkıntıdan bu biçimde, sevdiğin kadınların çılgınlıklarıyla kurtulmak gereksinimi senin zayıf yanındı, sevgilim. Ben böyle düşünmüyordum aşkı. Tam bir bağlılığı, hatta bir tutsaklığı benimseyebileceğimi seziyordum. Yeryüzünde senden başka hiçbir şey yoktu benim için. Bir yıkım çevremizde tanıdığımız bütün erkekleri yok etse, sen sağ kaldıktan sonra, çok da önemli bir şey gibi gelmezdi bu bana. Evrenimdin benim. Bunu sana göstermek, bunu sana duyurmak belki de önlemsizce bir şeydi. Ne çıkardı? Ben sana karşı akıllı bir politika gütmek istemiyordum ki, sevgilim. Yapmacığa kaçamazdım, önlemci olamazdım. Seni seviyordum.”
Sayfa 176 - helikopterKitabı okuyor
... ölüm ölümü doğurur - benim için, bizim için başlangıçların sessiz tarihi hep böyle olageldi.
Benim de bir insan tarafım vardı Bakma böyle kötü olduğuma Benim de dileklerim vardı Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde Büyük dertler içinde benim ellerim Anlamıyor musun Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar Ben sevilmediğimden böyle çirkinim.
"Ben ordumuzun varlığını ve gücünü, paramızla orantılı bulundurmak görüşünü kabul edinenlerden değilim: 'Para vardır, ordu yaparız, paramız bitti, ordu dağılsın. 'Benim için böyle bir mesele yoktur. Efendiler, para vardır ya da yoktur, ister olsun ister olmasın, ordu vardır ve olacaktır." (Mayıs, 1922)
Sayfa 229 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.