Genellikle yaşamın en güzel bölümleri hemen hemen hiçbir şey yapamadığımız anlardır. Vaktinizi tümüyle ense yaparak geçirirsiniz. Her şeyin anlamsız olduğunu farkettiginiz zaman, bunun ayrımına varmış olmanız yaşamanızı anlamsız olmaktan kurtarır aslında. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz? Benimkisi iyimser bir kötümserlik.
Ellerim üşür. Boynum üşür. Kısacası içsel diyeceğim bir üşüme benimkisi; bu korkunç bir sözcük ama zararı yok. İçsel bir soğuk.
İçimde dondurucu soğuk.
İnsanın aynı şeylere güldüğü , güzel sıfatıyla aynı şeyleri nitelediği biriyle karşılaşması çok ender olur . Bu , insanın başına hayatta yalnızca bir kez gelir .
Güvendiğim dağlara kar yağmış falan değil. Derinden bir düş kırıklığı benimkisi. Her geçen gecenin leyle-i kadr, karşılaştığım her kişinin Hızır olmadığını anladığım zaman kırılıyorum. Böylece kırılan bir düş haline dönüştüğümü görüyorum.
Zaten ne tanıdığım ilk katil bu, ne de gördüğüm ilk cinayet benimkisi. Şu kısacık ömrümde öyle çok cinayet gördüm ki… En az bir kere öldürdüler tanıdığım herkesi.
Düşkırıklığı dediğim zaman eskilerin "sükût-i hayâl" dedikleri şeyi kastetmiyorum. Hayal kurmakla başım hiç hoş değildir. Gelecekten beklediği nelerse onları kafada keyfince şekillendirip sonra onlara uymayan durumlarla karşılaşınca hayalleri yıkılan kimselerden değilim. Güvendiğim dağlara kar yağmış falan değil. Derinden bir düşkırıklığı benimkisi. Geçen her gecenin leyle-i kadr, karşılaştığım her kişinin Hızır olmadığını anladığım zaman kırılıyorum. Böylece kırılan bir düş haline dönüştüğümü görüyorum. Evet, bizzat kendim bir düşkırıklığıyım, kırık bir rüyayım ben. Ve hepimiz öyleyiz.
" Meğer ben gönüllerince eziyet edebilecekleri bir kukladan ibaretmişim; onlar için o haris ve kötücül akrabalarına batırabilecekleri türden kullanışlı bir iğne görevi görüyormuşum; ellerinin altında başka kalp olmadığında, üzerinde talim yapıp hünerlerini geliştirebilecekleri cansız bir kalpmiş benimkisi."
Fakat çoğu yetişkin, okuma sürecinin tek yönlü işlemesi gerektiğini düşünür zira bunun aksi gerileme, olgunlukta geriye gitme olarak görülür. Önce Köpek Spot'u okursunuz, bir sonraki aşamada Peter ve Jane denen o çift başlı canavarı; ardından Narnia'yı aşıp Çavdar Tarlasında Çocuklar ya da Patrick Ness ile devam edersiniz... Derken yetişkin edebiyatına geçerek zafer kazanır, sonra da hep orada kalır, bir daha asla geriye dönüp bakmazsınız çünkü geriye bakmak mevki kaybetmek demektir.
Ama insan yüreği tren gibi düz bir hatta ilerlemez. Okuma serüveni böyle bir şey değil, en azından benimkisi böyle değildi.