Sonsuz bir uykudayım şimdi. Bir ormanın üzerinde uçuyorum. Ormana yakın. Çam kokusu kaplıyor ruhumu. Ağaç oluyorum. Ağacı anlıyorum. Kimsenin gözle göremeyeceği bir yaşama hali onunki. Sakin, emin lakin keskin, sımsıkı. Sular içiyor topraktan, kimse görmüyor, karıncalar dolanıyor gövdesinde aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağı kimse bilmiyor, rüzgar savuruyor yapraklarını, içerliyor mu umrunda değil mi duyulmuyor. O en iyi şey oluyor, ormanda kimsenin görmediği duymadığı bilmediği bir ağaç. Başka türlüsünü beceremediği için değil. Ormanda bir ağaç olmak kusursuz bir oluş hali. Sırf bu sebeple. İstese her şey olabilir, istede rüyasında kendi varlığını bir ağaç olarak gören yaşlı bir kadın olabilir. İstemiyor. O, rüyada bir ormanda kimsenin görmediği duymadığı bilmediği bir ağaç olmayı tercih ediyor. Oluyor. Çam kokuyor. Ve hiçbir kuvvet rüyasında ağaç olan bir kadını uykusunda uyandıramaz.
Mesafe. Evet. Mesafe çok mühim. İçinden bakarsan görünmüyor lakin biraz uzaktan bakarsan gerçekler olduğu gibi duruyor karşında. Kim bilir neleri fark edemiyoruz çok yakından baktığımız için? Hatta kendimizi bile!