George Orwell kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te olduğu gibi Hayvan Çiftliği’nde de her şeyi bir adım öteye taşıyor. Kitabının başlangıcında Orwell, bir çiftlikte acımasızca davranışlara maruz kalan bir grup hayvanın, onları sert bir şekilde baskı altına alan köylülere karşı ayaklanmasını anlatıyor. Bu “zulme” karşı gerçekleşen ayaklanma “başarılı” da oluyor, en azından bir süreliğine öyle görünüyor.
Ancak tabii, kötülüğe karşı kötülükle yapılan bir mücadele, hiçbir zaman hiçbir şekilde iyi bir başarı getirmemişti ve Hayvan Çiftliği'nde de getirmeyecekti.
Bolşevikler ve Menşevikler 1917'de Çarlık Rusyasını devirdiklerinde, çoğu kişi için zor şartlara neden olan bir sistemi ortadan kaldırdılar. Onların yerine, harika bir gelecek vaat eden ancak eskisinden daha korkunç koşulları beraberinde getiren bir ideolojiye sahip yeni bir rejim geldi. Aynı şey, Hayvan Çiftliği’ndeki hayvanlar için de geçerli. Kurtaran, eskisinden daha da kötü bir sistem oluşturuyor. Kaçınılmaz bu süreç hemen gerçekleşmiyor, aşamalı ve korkutucu bir şekilde ilerliyor.
Peki, Orwell'ın bize söylemek istediği şey tam olarak bu mu? Esasen tam olarak değil. Zira Orwell, benzeri durumların yalnızca liberal demokrasi bilincinin zedelenmesi durumunda kaçınılmaz olduğunu göstermeyi amaçlıyor ve insanın en üst düzey kutsal alanı olan insan haklarını anlama ve koruma çağrısı yapıyor.
Hayvan Çiftliği’ni okurken baştan sona her şeyin nasıl sonuçlanacağını tahmin etseniz ve hatta bilseniz bile yine de okumanın heyecan verici olduğunu söylemek gerekiyor.