Gözlerime doluyor güneşin ışınları
Bir bahçe var, bir de yavruağzı çiçekleri
Sürüler geçiyor,
boyunlarında hasırdan çıngırak
Hangi yöne baksam onları görüyorum
İnsanlar alaşağı olmuş,
bir lütuf ki gerek yok söze
Sürüler geçiyor, sürüler...
Hepsinde aynı dertten bin köşe...
Oysa,
Masalların hepsi vardı sende,
senin gözlerinde...
Bir bahçenin içinde,
bazen de bir yavruağzı çiçeğinde..
Bil ki..
Benim gözüm âmâ olmuş
bu arzu yorgunu sürülerin yanında...
Koşturup dursalarda onlar
her gün bir yılkının ardından,
Ararım gökyüzünü artık
bir kuşun kanadından...
Deniz Yeşil. Ay Mavi. Gök Sarıya Çalıyor.
Uzaklardan bir ses, kaynağı da belli. Suretimde bir yankıya teneffüs ediyor.
Buna bir içleniş mecmuası desem yanlış olmaz. Düşündümde bir içleniş manifestosu da denilebilir aslında. Nasılsa hayal benim. Devam.
Deniz Yeşil. Ay Mavi. Gök Kan Kırmızısı.
Işıkların ahengine bir spot daha ekleyin...
"Sanki ben olmasam da büyümeyecek miydi bu koca çınar? Peki o ortancalar açmadımı sanki bitmez dediğim gecenin akşamında?" Bla bla. Boşlukları doldur yavrum...
Deniz Yeşil. Ay Mavi. Gökyüzü Artık Yok.
"Şu Varna 'da Uyumanın Yolu Yok Geceleri " demiş, Nazım.
"Yıldızların bolluğundan.." diye de ekliyor. Burada yıldız da yok oysa, demek ki hava yarın kötü olacak...
İlk önce deniz ayrıldı... Evet artık sadete geldik. Yeşilinden kopan bir yaprak gibi kuruttum gökyüzünü ellerimle. Ay zaten palavracı bir oyuncuydu. Rol kesmede onun gibisi yoktu. Yıldızları kar gibi üzerine örterdi. Sonra saklanırdı gökyüzünün arkasına. O yüzden inanmazdım ya ona...
Deniz Mavi, Ay Gri, Gök Sarıya Çalıyor.
Yeni gün tekrardan geldi. Oyuna devam etmeli...