Eğer insan bir şeyi kendinden bunca zaman esirgemişse, bir şey ondan bunca zaman esirgenmişse eğer, büyük bir güçle başlasa ve coşkuyla desteklense bile, artık çok geç kalınmış demektir.
Her şey o kişiye ve dolayısıyla onun yaptığı zihinsel çalışmaya kurulan tek bir komploymuş. Ve insan buna karşı hiçbir şey yapamazmış, olsa olsa sürekli kendi gücünü boşa harcayışını idrak edebilirmiş ki başka hiçbir şeyle değil, bir tek bu farkındalıkla zihinsel çalışmaya yoğunlaşabilsin, her an her şeyi atlatabilsin, ona göre böyleymiş, nihayetinde bu da beyni otomatiğe bağlamaktan başka hiçbir şekilde hâkim olunamayacak ve insanın onda sadece ve sadece uzun vadeli bir sığınma ve varoluş amacı arayabileceği ve bulabileceği ve en sonunda uydurabileceği, yüksek bir sanatmış.
Thomas Bernhard'ın bir röportajında söylediği üzere, "uzun bir süre yalnız olursanız, yalnız olmaya alışırsanız, yalnız olmayı tercih ederseniz, sıradan insanların bir şeyler keşfedemeyeceği her yerde bir şeyler keşfedersiniz".
Eğer insan öteki için neyin doğru olduğunu ve ötekinin bunu görmemekte direndiğini biliyorsa, onun gözlerini açmayı denemelidir. Son sözü ona bırakmalı, ama onunla konuşmalıdır; onunla, onun arkasından bir başkasıyla değil.
Adalet nedir? Yasalarda yazılı olan mı, yoksa toplumun fiilen geçerli sayıp uyduğu mu? Yoksa her şeyin hakça yürüdüğü koşullarda, yasalarda yazılı olup olmadığına bakılmaksızın geçerli sayılması ve uyulması gereken şey midir adalet?