Evvelâ Besmeleyi alalım ele: Eğer her gün, her işimizde kullanmakla mükellef olduğumuz, fakat papağanvarî dudaklarımızda gezdirdiğimiz, bu, her fiilin anahtarına ait hikmeti düşünseydik, İslâmın ne muazzam bir aksiyon temeli üzerin- de kurulu olduğunu görürdük. "Rahman ve Rahim olan Allahın ismiyle" deyip, her kudreti ona bağladıktan sonra işe girişmenin güven duygusunu; ve onun rahmetinden kulunda tecelli eden zafer iradesini düşünün! Bu iradenin, daima İlâhî rahmetle, açmayacağı kapı mı vardır ki?.. Ama, kalbimize ve şuurumuza asılı duran bu yaftayı, aslâ ölü klişelerin âkıbetine uğratmamak, hikmeti içinde tutmak şartiyle... Yoksa Besmele, bavulumuzu açarken kullandığımız basit anahtarın otomatizmine düşürülecek olursa, elimize geçecek şey kendi eski çamaşırlarımızdan başka bir şey olamaz. Besmele, yalnız Allaha dayanılarak yapılan işin, vazifenin açış formülüdür; ve mâna, hikmet, güzellik, gerçeklik, tesir, tenbih bakımlarından hiçbir dinde böyle bir anahtar mevcut değildir. Aksiyonun anahtarı, efendim! Allaha ismiyle hitap, yahut sadece Celâl ismini anmak, her zaman bir teşebbüs mânasına gelmez. Fakat Besmele'yi söyler, "Allahın ismiyle" derken, peşinden mutlaka bir hareket lâzımdır. Görülüyor ki, Besmele bütün aksiyon sarayının cümle kapısına bağlı anahtar oluyor.