Benim isim gücüm kendimi incelemek: Yapacak başka işim yok zaten. Bakiyorum da öyle çürük taraflarm var ki söylemeye zor varyor dilim. Sağlam oturaklı neyim var?
Her an sendeleyip düşebilirim. Gözlerim bir şöyle görüyor, bir böyle. Açken başka adamım sanki, yemekten sonra başka. Keyfim yerindeyse, hava da güzelse kötü kişi degilim:
Ama bir nasır canımı yakmayagörsün, asık suratlı, aksi, yanına yaklaşılmaz bir adam olurum. Ayn atın yürüyüşü bir rahat gelir bana, bir rahatsiz; ayn yolu bir uzun bulurum, bir kisa; ayni biçim bir hoşuma gider, bir zıddıma. Bir gün her işe yatkınım, bir baska gün hiçbir sey gelmez elimden. Bugün sevindiğim şeye yarın üzülebilirim. Içimde durmadan değişen, ele avuca sığmayan bir sürü duygu. Kara kara düşünceler, derken bir öfke; ağlamaklı bir haldeyken birdenbire taşkın bir sevinç. Kitapları karıştırırken bakarım, dün içinde türlü güzellikler bulduğum, okudukça coştuğum bir yer bugün bir şey demez olmuş bana: Eviririm, çeviririm, orasını burasını okurum, nafile: O sayfalar boşalmış, yabancılaşmıştır artık benim için.
“Bu dünya evini nasıl yürütür Tanrı;
Ay nasıl yükselir, ufaldıkça ufalır,
Her ay bütünlenir dolunay;
Deniz üstünde niçin bu yeller, Eurus’un getirdiği;
Nerden gelir bulutları yapan tükenmez su;
Günü gelip yıkılacaksa dünya.”