Gölgem hiç iz bırakmadan kaçtı gitti. Ama ben onu buldum, tam ayağımın altında saklanıyormuş. Yeni bir gölge inşa etmem lazım. Gerçek bir gölge. İz bırakan. Yoksa kendi gözlerimin önünde kaybolup gideceğim.
Seyrediyorum, zevklerin ve renklerin niyeyse tartışılmaya kapandığı şehrin tüm zevk ve renklerinde ki doku uyuşmazlığını.
Geliyorum, kendime ,çünkü döndükçe birbirine karışıyor hayatımda ayırdığım ne varsa ..
Duvarın hemen yanına çekilmiş tel örgülerin arkasındaki büyük çınar ağacının altında, cılız yüzlü iki kız, kendi hayatlarından çaldıkları renkleri, ince uzun parmaklarının marifetiyle kanaviçeye işliyor, gül, yaprak ve kuş motifleri yaparak dudaklarındaki yarım kalmış gülüşleri tamamlamaya çalışıyorlardı. Malum kız beşikteyse, çeyiz eşikteydi. Kanaviçeler, dertleri dumanlar gibi gökyüzüne salınmış bu kızların belki de tek dert ortaklarıydı. “Nasılsınız?” sorusuna devamlı kısa ve utangaç cevaplar vererek geçiştiren kızlar, içlerini bu motiflere döküyordu.
“Peki öyle olsun” dedi. Sonra uzunca bir süre sustu...
Niye öyle dediğini anlamadım. Uzunca bir süre sustum. Ben zaten hiç konuşmadım.
“ Çok ciddi sorunlarım var “ dedi doktorum.
Söylerken de çok ciddiydi.