“Bir gün Hafız Çelebi’den lâleleri saksılar yerine vazolarda sunulması istenir. O da, bunun Doğu milletlerinde hiç olmayacağını, çünkü onların lâleyi canlı iken seyretmeyi sevdiklerini ifade eder. Ve devam eder; ‘Biz bu lâleleri koparmaya kıyamayız. Saksılarda yetiştirilmiş nadir çiçekler, İstanbullu bir gelinlik kızın çeyizindeki en değerli parçalarıdır. Başka ülkelerde çiçekleri saplarından kesip ince çöplerle bağlayarak sepetlerde satıyorlarmış. Allahım bu ne büyük bid’at!’ der. Köklerinden kopartılmak suretiyle öldürülen çiçeklerin hemen az sonra soluvermesi, bizim artık dönemeyeceğimiz bir geçmiş ile şimdiki hâlimizin acı bir mukayesesi gibidir…”