“Sana, beni hiç tanımamış olan sana,” diye başlıyor kitap. Sanırım beni en çok etkileyen cümle buydu. Akıcılığı harika ve bir nefeslik şiir gibi. Ayrıca tek bir duygunun yansıtılması konuya iyice bağlanmanızı sağlıyor. Fakat bir zaman sonra kendinizi konunun gerçekliğini ve kurgusallığını sorgularken buluyorsunuz .Mektubu çocuğu bir gece önce gripten ölmüş acılı bir kadın kaleme almıştır. Oğlunun ölü yüzünü aydınlatan beş mumdan birinin ışığında yazdığı mektup, kadının yıllar boyunca kendi içinde yaşadığı güçlü aşkı, bağlılığı, sarıldığı umut ve hayal dünyasını sarsıcı bir şekilde ortaya koyan bir itiraf niteliğinde….. mektubun sahibi adam ise öylece mektuba bakan ve yıllar öncesinin komşu çocuğuna, genç bir kadına, gece kulübündeki bir kadına dair anılarını hatırlamaya çalışan ancak üzeri puslu bir görüntüden başka bir şeyi hatırlamayan……Oysa kadının istediği tek şey vardır, hiç gerçekleşmeyen: hatırlanmak!
Çünkü bilinmeyen bir kadın, bilinen bir adamın sevgisiyle bilinmek ister.