Çocuk: "Ölenler ile gidenler arasındaki tek fark bu, değil mi? Ölmeyenler geri döner."
Lucas: "Ama yokluklarında ölüp ölmediklerini nasıl bilebiliriz?" "Bilemeyiz."
Süvari bölüğüyle düşman arasında birkaç küçük devriye kolundan başka kimse kalmamıştı. Onları da üç yüz sajenkik boş bir alan ayırıyordu. Düşman ateşi kesmiş, iki orduyu birbirinden ayıran sıkı, korkutucu, erişilemez soyut çizgi daha açık bir biçimde hissedilir hal gelmişti. "Canlıları ölülerden ayıran çizgiyi hatırlatan bu çizginin bir adım ötesi bilinmezlik, acı ve ölümdür. Orada ne var? Kim var? Orada, boşluğun, ağacın, güneşin aydınlattığı çatının ardındaki ne? Kimse bilmez ama herkes bilmek ister; insan bu çizgiyi geçmeye korkar ama geçmek ister ve bilir ki er geç onu geçmek orada, çizginin diğer tarafında ne olduğunu öğrenmek zorunda kalacak, orada ölümün öte tarafında ne olduğunu kaçınılmaz olarak öğrenmek zorunda kalacağı gibi. Halbuki insan güçlü, sağlıklı, neşeli, öfkelidir ve çevresi de kendisi gibi sağlıklı, öfkeli heyecanlı insanlarla sarılıdır." Düşmanın görüş alanı içinde bulunan bir kişi böyle düşünüp böyle hissederse bu duygu o dakikalarda yaşananlardan edindiği keskin izlenime ayrı bir ışıltı, ayrı bir sevinç katar.
Bilinmezlik hakkındaki düşüncelerimize genellikle, bilinenler hakkında kafamızda olan kavramların rengini yakıştırırız: Ölümü uyku hali olarak adlandınyorsak bu, onun dışarıdan bakıldığında uykuya benzemesinden kaynaklanır; ölüme yeni bir hayat dememizin nedeniyse, hayattan farklı bir şey gibi görünmesidir. İnançlarımızı, umutlarımızı gerçekle aramızdaki bu küçük yanlış anlamalar sayesinde kurarız - ve mutluluk oyunu oynayan yoksul çocuklar gibi, ekmek kırıntılarına pasta diyerek yaşarız.
Sayfa 104 - Olaysız Bir Özyaşam Öyküsü, 66 H.K. Omuz Silkme Başlangıç metni, 10 Nisan 1930Kitabı okudu
“Kuşkusuz gitmenin bir de dönüşü var. Dıranas, “Dönüşü düşünürüm de/ Çıkmam büyük yolculuklara” der. İlk zamanlar çok doğru ve güzel geliyordu bu dizelerin kaygısı. Sonraları bunun edilgen ve insanı kötürüm eden bir duygu olduğunu gördüm. “Yaptıklarından değil, yapamadıklarından pişmanlık duymalı insan.” (Cioran) Güzelliğin ve büyümenin ölümü, bilinmezlik değil, gitmek değil, duvarların ve şehirlerin dışı değil, yetinmedir; doğduğumuz odaların mezarımız olmasıdır.”