“Bana kalırsa sen sevmeyi biliyorsun,” diyor.
“Biliyor muyum?”
“Bence asıl sevilmeyi bilmiyorsun,”
“Ne demek istiyorsun?”
“Kadınların çoğu vermeyi bilir -bize öyle öğretildi- ama çoğu kadın almakta zorlanır. Sen cömertsin, şefkatlisin -aksi hâlde seninle olmak istemezdim, istediğin kadar zeki ve etkileyici ol- ama çelişkilerimiz ve zorluklarımız sevginin etrafında döner. Seni sevdiğime inanmıyorsun, değil mi?”
Hayır... ben yanlış beşiğim... her şey gibi bu da ters gidecek. Yüreğimin ta dibindeki inanç bu.
Şimdi yapmam gereken bir ödev var: sevme-ödevi; yaşamımın yolunda gideceğine inanmak. Yalnız kalmak zorunda değilim. Her şey için savaşmak zorunda değilim. Her şeyle savaşmak zorunda değilim. Kaçmak zorunda değilim. Kalabilirim, çünkü bana sunulan şey sevgi; aklı başında, sabit, güvenilir bir sevgi.
“Ve bir gün ayrılmak zorunda kalsak bile,” diyor Susie, “güzel bir ilişki yaşadığını bileceksin.”
- “Devlet İsrail ile ticaret yapmasın” söyleminde haklı bir taraf olduğu gibi, haksız bir taraf da var. Haklı tarafı malûm: Müslümanlar olarak, devletin, İslâm düşmanlarıyla iyi ilişkide olmamasını, onlara tavır koymasını istiyoruz. Haksız tarafını da bir çok defa konuşmuştuk ama camiada bu kısım hiç ilgi görmedi. O da şu: “Devlet İsrail ile
Ehl-i kemal derki " öfkelenen kişi KİBİRLİDİR" neden mi?
Kendini hatasız görmese, haklı görmese kızar mıydı? Ya makamına güvenir ya servetine güvenir büyüklenir, kızar, öfkelenir ve azarlar. Ne acaib!
İmam-ı Gazali derki "şehvet ve gabab cehennemin izdüşümüdür." Cehennemden beslenir. Cehennem bir manada ateştir. Şehvete kapılan da öfkelenen de ateşlenir. Bilinmeli ki ikisinin sonu da ateştir. Ayrıca öfkelen kişi bilmeli hayatının ipleri elinde değildir artık. Zira öfkesini tutamıyor. Yani insanları kullanarak şeytan kişiyi kendi yoluna ram ediyor.
Sen kızıyorum zannediyorsun ama bilmiyorsun ki hayatının şöförü iraden değil şeytan ve nefsindir artık. Onlarda seni ancak Allahtan uzaklaştırıp isyana doğru yol aldırırlar.
Rabbim bizleri öfkenin, gadabın ve kibrin her türlüsünden muhafaza eylesin. Âmin âmin âmin
Bir insanın bir insana ne kadar ihtiyacı olabilir bilmiyorsun , kaç ton basıyor insan yüreği bilmiyorsun değil mi?
nefes almadan nasıl yaşanılır bilmiyorsun işte o da ne kadar yaşamak denilirse .
uykusunda ağlar mı insan?
bilmiyorsun değil mi anlamıyorsun beni
nefesini kesen ile soluklanmak ister mi insan ?
anlıyorum de bana n'olur ver bana beni geri
tıka basa sığdırdığım için gözlerimden süzülmesin diye
geçecek diye diye
ne kadar sakladım bilmiyorsun
anlatamıyorum ya yazıklar olsun
altı üstüne düşman bilincim , anlıyor musun ?
ben de anlamıyorum biliyor musun ?
bilmiyorsun
hiçbir şey bilmiyorsun