"Irmaklar gibi kan akıtan nice insanlar var ki kahraman diye taç giymişlerdir! Memleketin kurtarıcısı diye omuzlarda taşınmıştır. Tarih onlardan cani diye değil, kahraman diye bahseder. Söyler misin bana, onlar kan dökme hakkını kimden almışlardı?"
İfrat ve tefrit kutupları arasında asırlardan beri bocaladıktan, buhrandan buhrana sürüklendikten sonra, beşeriyet, kendini kurtaracak doğru bir yol arıyorsa, hemen söyleyelim ki bu "İslâmiyet" olacaktır.
Yoğun baba sevgisi ve ilgisiyle büyüyen Hz. Fatıma, gençlik çağına girdiğinde her yönden babasına benzedi. Çok iyi bir gözlemci olan Hz. Aişe, yıllar sonra ondaki bu benzerliği ve Allah Rasulü'nün (a.s.m.) ona olan sevgisini şu sözlerle ifade edecekti:
"Sözleri ve konuşması Fatıma' dan daha fazla Allah Rasulü'ne (a.s.m.) benzeyen birini görmedim. Fatıma yanına gelince, Allah Rasulü (a.s.m.) ayağa kalkar, onu öper :
-Hoş geldin kızım, diyerek karşılardı.
Babası da onun yanına vardığında, Fatıma da babasına aynı şekilde davranır, O' nu ayakta karşılar:
-Hoş geldin babacığım diyerek, yakından ilgilenirdi. "
Cebrail (a.s) Nebiler Nebisi'ne şöyle hitab ediyor; "Ey Allah’ın Resulü! İşte şu Hatice'dir. Sana doğru gelmektedir. Yanında bir kap var, içinde katık vardır. Hatice senin yanına ulaştığında O'na Aziz ve Celil olan Rabbimden ve benden selam söyle. Ve kendisine cennette inciden yapılmış bir saray da müjdele ki, onun içinde gürültü patırtı yok, çalışma meşakket de yok"