Korkacak bir şeyim kalmış mıydı? Hayır. Kulağına bezelye tanesi kaçan çocukların kulaklarındaki bezelyeleri çıkarmış, birçok kez kesip biçmiştim.
Ellerime artık cesaret gelmişti, titremiyorlardı. Her türlü yanıltıcı oyunu görüp, köylü kadınların o hiç kimsenin anlayamadığı konuşmalarını anlar olmuştum. Sherlock Holmes'ün gizemli dosyaları çözdüğü gibi çözüyorum onları da.
...
"Ben" diye mırıldandım uykuya dalarken, "artık beni hayrete düşürecek bir vaka getireceklerini hiç ama hiç sanmıyorum.___Bu köylüler ben olmadan yaşayamaz. Eskiden her kapı çalışında nasıl da tir tir titriyordum, korkudan nasıl da ödüm kopuyordu. Ama şimdi..."
___
"Ne zaman oldu bu?"
"Bir hafta önce oldu efendim, bir haftadır böyle. Şişiverdi," dedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı kadın.
İkinci yılımın ilk günüydü, gümüşe çalan bir ekim sabahıydı. Dün akşam yatarken kendimle övüne övüne, böbürlenerek uykuya dalmıştım, bu sabahsa üzerimde önlüğüm, apışıp kalmış bir şekilde bakıyordum.
___Ve elim ayağıma dolaşmıştı işte.
...
Hayır. Asla, uykuya dalarken bile olsa artık beni hiçbir şey şaşırtamaz demeyeceğim böbürlenerek. Hayır. Bir yıl geçti, yeni bir yıl daha geçecek ve bu da geçen yıl gibi bir yığın sürprizle dolu olacak. Demek ki öğrenmeye boyun eğmek gerekiyormuş.
Anladım ki insan gittiği şehre sevdiği şehri de götürürmüş. Tabii bir de tanıştığı yeni insanlarda sevdiğini görürmüş. Kiminle konuşsam hep sevdiğimin yüzüne bakmışım, sevdiğimi yaşamışım insanların sohbetlerinde.
(Eski) sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı! Biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitemezler.
A'raf 100