Dört Hikâye
Stefan Zweig kalemi kuvvetli bir yazar. Anlatmış olduğu hikâyelere hayatın içerisinde şahit olmak,onlarla karşılaşmak mümkün. Elbette yazar,bunşarı kağıda döküp edebî bir nitelik kazandıracak yetkinliğe sahip olan kişidir. Zweig de bu yetkinliğe fazlasıyla sahip olan yazarlardan bir tanesi.
Kitapta dört hikâye var:"O Muydu?" başlıklı hikâyenin kahramanı Ponto adlı bir köpek. Sahibinin köpeğine aşırı düşkünlüğü sebebiyle Ponto oldukça şımarır.Bir dediği iki edilmediği gibi tıpkı bir insan gibi gurur,kibir,zalimlik duygularına sahiptir.Bir gün sahibinin bebeği olur. Ponto'nun pabucu dama atılır. Bu durumu kaldıramayan Ponto bebeğe saldırmaya kalkınca evden uzaklaştırılır. Ne var ki intikam için fırsat kollamaktadır. Bebek bir an yalnız bırakılır. Bebek arabasıyla kanala itilir. Bebek ölür. Bunu yapan Ponto muydu,o muydu? Bu soru, hikâyeye adını verir.
İkinci hikâyede ise karmaşık bir aşka rastlıyoruz:"Alacakaranlıkta Bir Hikâye". Bob,gecenin karanlığında kendine yakınlık gösteren ama kim olduğunu tam olarak saptayamadığı bir kıza aşık olur. Onu Margo zanneder. Margo'ya sırılsıklam aşık olur ancak kendisini seven kız Margo'nun kardeşi Elizabeth'tir.
"Bir Yaz Hikâyesi" adlı kısa öyküde ise yaşlı bir adam bir gence -kendi yaşadığı muhtemel-bir öykü anlatır. Bir genç kıza isimsiz mektuplar yazıp kızın bu bilmediği kişiye aşık olmasına neden olur. Hikâyenin sonuna doğru yaşlı adamın da kıza aşık olduğunu anlıyoruz.
Son hikâye "Kar Altında". Hikâyede Yahudilerin maruz kaldıkları kırım anlatılıyor.
#kahvelikitaplaaryorumluyor
Duru ve Uğur'un 8 yıllık beraberliklerin de tek eksikleri bebekti. Bebek haberini de birlikte çıktıkları tatil de aldılar. Ve aynı hızla da geçirdikleri trafik kazasında bebeği kaybettiler. Ama ki keşke tek sorun bu olsaydı. Çünkü olaylar burada değişiyor. Kaza ile birlikte Duru ve hayatı baştan sona değişiyor. 3
Bir bebek düşünün daha doğar doğmaz annesi tarafından öldürülmek isteniliyor, bir bebek düşünün süt annesi tarafından reddedilip terkediliyor sonra bir çocuk düşünün herkes tarafından tiksindirici görünen çocukluk, bir adam düşünün kimsenin sevmediği, istemediği, ortamına almadığı, yanına yaklaştırmadığı bir adam düşünün siz ne yapardınız. Ne mi yaptı. O da hiç kimseyi sevmedi istemedi nefret etti kin tuttu uzaklaştı tam yedi sene boyunca insansız bir yerde yaşadı insan kokusu olmayan bir yerde tam yedi sene geçirdi. Ama sonra tekrardan insanların o iğrenç tiksindirici kokan insanların arasına girdi midesi bulandı o kokudan ölmek istedi o koku yüzünden ama ölmedi, öldürdü. En güzelini öldürdü, en sarışını, en kızılını, en beyazını öldürdü. Ama ne saçları için ne gözleri ne de kaşları içindi öldürmesinin sebebi. Kokularıydı onu deli eden, çıldırtan, kafayı yedirten onun olmalıydı o daha yeni olgunlaşmaya başlayan kızların en güzel kokanları onun olmalıydı ve onun da oldu.
Öldürdü, öldürdü hiç durmadan öldürdü ve öldürmeye devam etti.
Kimse ona yardım etmedi ondan faydalandı, faydalanalarda öldü, onun sayesinde zengin oldular zengini de öldü, fakiri de öldü. Onun hayatı ölülerden ölü insanlardan ibaretti.
Ne mi oldu sonunda herkes onun oldu herkesi dize getirdi ve herkesi öldürdü sonuç yine ölüm.
Kitap beni baştan başa büyüledi aldı götürdü.
Eşi benzeri olmayan olmayacak ve gelmeyecek bir başyapıt.
Kitapla kalın.
9.5 aslında ama Roseleen hatırına 10 yaptım... Şunu itiraf etmeliyim ki İtiraz'ın merak öğeleri bir tık daha fazlaydı, ama bu kitabı keyifle okumamı sağlayan o ufaklıklar da işin içine eklenince daha çok tat aldım diyebilirim. İtiraz'da Jake'in gizemli halleri merak uyandırıyordu ve o bitince hemen bu kitaba başladım. Serinin
Joseph Roth ile İsyan kitabını okuyarak tanışmıştım. Bu kitabı okuduğum ikinci kitap ve dilini tam olarak bu kitapla kavradım. Yalın düz bir anlatım olaylar su misali akıp gidiyor sizde seyirci gibi izliyorsunuz. Anlatımla sizi olaya dahil etme hususunda biraz sıkıntı yaşadım. Olaya dahil olduğum kitaplardan değil. Seyirci olduğum kitaplardan
72 syf.
10/10 puan verdi
-spoiler içerebilir-
Çoğu kişi gibi benim de okuduğum ilk Anton Çehov eseri. Bir doktor ile bir hastanın tartışmasına tanık olmak; dünyayı hem doktorun hem de hastanın gözünden görmek büyüleyiciydi. Bir tarafta çocukken istekleri aniden gerçekleşmiş, el bebek gül bebek büyütülmüş, zor nedir bilmez biri, diğer tarafta gepegenç yaşta şiddete uğramış, acı çekmiş bir adam. Birisi acıyı gözleriyle görürken birisi acıyla iç içe. Birisi direnirken diğerinin olanların umrunda bile olmaması. Bu kitap insanın çevresine alt tabakadan insan alınca o insana bakışların, duyulan saygının nasıl olumsuz yönde değiştiğini bizlere gösteriyor. Kitap şahane, tavsiye ediyorum. İncelemeyi şöyle sonlandırmak istiyorum; Hapishaneler ve tımarhanelerin birtakım insanlarla doldurulmuş olması hepimizin yer yer suçlu ve deli olduğumuz gerçeğini değiştirmez.
