Yaşam, insanlar öyle her istediklerini elde edemedi diye değil, arzuları kendilerine hasar vermeye başladığında, istedikleri şey katlanılmaz kayıpları gebe olduğunda trajik bir hal alır.
Baudelaire'in şiirsel yeteneğini, ne denli zengin olursa olsun, yalnızca duyarlı yanıyla ölçebilmek olanaksızdır. Çünkü buna eklenen bir de melankolik yetenek bulunmaktadır. Bu noktada da karşımıza açık bir kutuplaşma çıkar. Baudelaire, felsefi bir kafa değildir; buna karşılık, son derece yoğun bir düzeyde olmak üzere, derin düşünen adam tipini temsil eder. Baudelaire'in melankolisi, rönesansın kahramanca diye nitelendirmiş olduğu türdendir. Bu melankoli, düşünce ve imge olarak kutuplaşır. Bunun anlamı, Baudelaire'de imgenin hiçbir zaman yalnızca duyarlılığın bir tepkisi olmadığı, düşüncenin de yine hiçbir zaman yalnızca düşünme eyleminin bir kalıntısı niteliğini taşımadığıdır. Derin düşünen insan'ı karakterize eden bir özellik olarak, bu ikisi arasında karşılıklı etkileşim söz konusudur. Baudelaire, bu yapıyı uyuşturucular aracılığıyla kendine özgü bir biçimde işler kılmıştır.
"..Olayların belirsiz örgüsünde bana karşı kesin bir düşmanlık vardı, desem yeri var. Diyelim ki, beni boğmakta olan bir eli boynumdan söküyorum. O eli söküp atan kendi elimin, beni kurtarırken boynuma bir ip geçirdiğini fark ediyorum.
İpi boynumdan dikkatle çıkarıyorum, ama bu kez de kendi ellerimle boğazımı sıkmama ramak kalıyor."
- Kibir, iyilik için yaratılmış bir meleği yok etti. İnsanoğlunun kaderinin tosladığı engeldir o. Bütün kötülüklerin anası olan kibre hiçbir mantıkla karşı konulamaz; çünkü kibirli insan, tabiatı gereği, o mantıklı sözlere kulak tıkar...
Ömründe bir kerecik olsun kendini vermek istiyordu. Ömründe bir kere öbür insanlar gibi olup içindekini dışa vurmak istiyordu: Nasıl onlar sevgilerini, aptalca hayranlıklarını dışa vuruyorlarsa o da nefretini dışa vurmak istiyordu şimdi. Bir kere, sadece bir kere kendi gerçek benliğiyle anlaşılıp başka bir insandan kendi tek gerçek duygusuna, nefretine bir yanıt almak istiyordu.
"..Ama birden, hatta daha düşüncelerimde yüzerken (kısacık öğle tatilinde, bir kafede
oluyordu bu), bir rahatsızlık duygusu düşüme saldırıverdi: Acı çekerdim, diye düşündüm.
Evet, fazla söze gerek yok: Acı çekerdim."