"Kibirli bir tavırla insanları küçümseyerek onlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme."
Sayfa 480 - 31:18
Âl-i İmrân Sûresi 28. Ayet
Mü'minler, mü'minleri bırakıp inkarcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah'adır.
Reklam
Sonuçta da, Kur'ân okuyan kimse, içinde bulunduğu ruh haline veya o ruh haline yakın bir duruma göre, kalp gözünün farklı farklı açılımlarıa hazırlanır. Çünkü dinlenen şey (Kur'ân âyetleri) farktan farka bürünürken dinleyen kimsenin aynı halde kalması düşünülemez. Zira orada kulundan Hoşnut Olanın (Râzın) seslenişi, kulunun yaptıklarından Hoşnut Olmayanın (Ğadbân) seslenişi, Nimet Verenin (Mün'ım) seslenişi, İntikam Alan (Müntekım) seslenişi, hiç kimseye aldırmadan Dilediğini Yapan (Cebbâr), Büyüklüğü Sonsuz Olanm (Mütekebbir) seslenişi ve de hiç kimseyi ihmal etmeyen Şefkat (Hanân) ve Merhamet Sahibinin (Müteattıf) seslenişi vardır!
Sayfa 97
İlim, nereye yaklaştırıyor?
“Ey oğul! İlimsiz amel olamayacağı gibi, amelsiz ilimde bir cinnettir.” —İmam Gazali
Sayfa 162
Dünya ufkundan çıkamamış bir ilmin faydası da ancak ömrün hududu içinde kalır.
Sayfa 161
"Eğridir gölü o gün âh, ne kadar güzeldi, Güler yüzle bizleri, sinesinde gezdirdi." "Güneşli, mavi göl, hoş manzara göstermiş, Büyük küçük balıklar kanat çırpıp sevinmiş." "Sanki selâm getirmiş güvercinler, kumrular, Tâ göklere yükselen o yemyeşil çamlar." "Fazilet timsaliydi Üstad Said Nursî, Âlem ihtiram edip, sevmişti kendisini." "Namaz ve niyaz ile hamd ü sena ederdi, Herkesi severdi, doğru yol gösterirdi." "Güzel Barla'da gördüm o Bediüzzaman'ı, Nurlu şelâle idi açıklarken Kur'ân'ı." "O nurlu şelâle koca bir derya oldu, İçtikçe o deryadan gönül şifa bulurdu." "Nurumuz, sultanımız, değilken ben bir damla, Elli beş sene sonra yazdım, beni bağışla."
Reklam
Mutluluk hiçbir zaman gelmeyecek son kilomerede değil, her bir an yeniden başlayan sıfırıncı kilometrededir.
Ne fark var. Bütün bu istemeler, bu aramalar, tam kaybetmek için mi. Şimdiki bu an, bu durum, bu yer, bu mesafe, bu uzaklık, bu bir ağaçlık farkın o sondan ne farkı var.
Neredesin. Belki duymuyorsun bile. Çünkü çok oldu. Onlar azken olacaktı bu. Yani sen. Onlar azken... Köşe kapmaca oynar gibi; aynı ağacın altında karşılaşıverirdik. Şimdi o kadar çok ağaç var ki: Ağaç, ağaç, ağaçlar. Ağaçtan başka bir şey yok, denebilir. O kadar çok ağaç. Hangisinin altında buluşuvermek imkânı var. Var belki imkânı. Ama zaman yeter mi. Hayır. Biliyorum. Ben bir ağacın altında beklesem de yetmez. Sen beklesen de ben yetişebildiğim kadar ağaç dolaşsam. Sonra. Sonra bir ağaç kendi içinde orman olacak. Aklıma biraz önceki ağaçta şimdi senin olabileceğin düşüncesi biri bin, bini orman edecek bana. Bırak ki etsin. Bırak ki seni bir ağacın altında görür gibi olayım. O an ile son arasındaki zaman o ağaç ile senin ağacın arasındaki mesafeyi karşılamıyorsa ne olacak. Olur olur. Mesafe karşıladı diyeyim. Tam tastamam karşıladı. Bu neye eşit olacak. Ben ölüme mi eşit olacağım o zaman. Yoksa sen mi ölüme eşit olacaksın. Sen ya da ben. Ne çıkar bundan.
"Kıskançlık! 'Othello kıskanç değil, karşısındakine inanan bir adam,' diyor Puşkin; yalnız bu sözler büyük şairimizin zekâsındaki olağanüstü derinliği göstermeye yeter. Othello'nun ruhu ezgin, ideali mahvolduğu için hayat görüşü alaboradır. Gene de o gizli gizli casusluğa, gözetlemeye kalkışmaz; içi inanç doludur onun. Aksine,
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.