Ama hayatımız, bir odanın ya da bir sabah göğünün rastgele rengine, bir zamanlar sevdiğimiz anı yüklü bir güzel kokuya, bir şiirin unutulmuş bir dizesine, çoktandır çalmadığımız bir parçanın kadansına bağlıdır.
O güne kadar 22 yıllık sürekli Halk Partisi hâkimiyeti boyunca, basın, bütün mafsal yerleri ayrı değneklerle idare edilen bir Karagöz, milletse gönlünden geçenleri dudağına çıkaramaz «egemen» vasıflı bir tutsak durumundayken, bu ânî kıpırdama ve aynaya bakacak kadar cesaret gösterme havasını, sade İnönü idaresine ve onun cana tak ettirici hallerine bağlamak yanlış olur. Bu millet canına tak edici daha nelere katlanmıştır ve bu defa da katlanmaması için bir sebep mevcut değildir. Meğer ki, sebep, dış rüzgârların getirdiği ve sınır içine düşürdüğü bir şey olsun... Öyle oldu.. Harbin sonunda Amerika’nın dikte ettiği, yani cebren ve kahren benimsemeye zorladığı hürriyet, demokrasi (cebren ve kahren zorladığı hürriyet tabirine dikkat) birdenbire (antibiyotik) vâri bir ilâç tesiri göstermeye başladı. Dâva Amerika’dan geldiğine göre, onu, herkesten önce, sabık Amerikan mandası fikrinin savunucusu bir dönmenin baştacı edeceği şüphesizdi. Fikir doğru olabilirdi; fakat yanlış elden ve «suret-i hak» hokkabazı bir «gayr-ı Türk»ün sırf yahudi, mason ve dönmeleri mes’ut etmek maksadiyle simsarlığı yolundan gelen bir «doğru»yu, en büyük yanlıştan daha yanlış bilmek lâzımdı.
Reklam
"Geçmişi unut Koy bir kenara Yeni bir sayfa aç Kurtar benliğini dünden Bugünün çocuğu ol Bütün bilgeliği ve gülümseyişiyle gençliğin Şu anı hiç terk etme ne olur Sonsuza uzanan şu günü, terk etme."
Kendime dönüş
ş Bankası müfettiş odalarından birinde, mükellef koltuğumda otururken âni bir dürtüşle ayağa kalkmış ve kendi kendime sormuştum: –Dolap beygiri gibi her gün aynı değersiz işi yapmaktan ve her ay başı cebine birkaç kuruş indirmekten ibaret sefil bir gayeye hizmet etmeğe ne gün paydos diyeceksin?
Avrupa Devletlerinin Osmanlı imparatorluğu topraklarını paylaşmak için yüzyıllardır yürüttükleri Doğu Sorunu’nun (Şark Meselesi, Question d’Orient) çözüme ulaşmasını Atatürk anı defterine şöyle kaydetmişti: “Doğu sorunu halledilmiştir. Doğudaki azınlıkları korumak gibi ahmakça bir vesile ile Doğudaki çoğunlukları esaret altına almaktan ibaret olan ‘Doğu Sorunu.’ Cihan uygarlığına sorarım, bu mu uygarlık? Vahşiyane hareketlerde bulunanların, uygarlık, kişilik adına söz söylemeye yetkileri olabilir mi? Azınlıkları servet ve zenginlik içindeydi; kardeş gibi geçiniyorlardı. Bunları cani yapan kimdir? Tarih, ingiltere hükümetinin böyle gülünç bir girişime umut bağlamasını hayretle yazacaktır. Maskara bir kavmi Türkiye’yi istila ettirerek cihangir yapmak! Siyasi ve askeri bir aymazlık örneği!
Hayatın hedefi ve anlamı acıları dengeleyecek bu türden pek çok anı biriktirmek olmalı, zor günlerde kaçabilecek böyle anlardan kurulu bir ev inşa etmeli insan kendine. Beni zor günlerin beklediğini biliyordum.
Reklam
Her anı biricik olan ve bir kez yaşanan bu hayatın tekrarı yok. Giden geri gelmiyor, yitirilenin telafisi olmuyor. Ömür sermayesi güneşte eriyen buz misali eriyip bitiyor.
Ben başkasının yalnızlığı olsaydım bir anı olurdum kendinden başka kimseyi terk edemeyen
Sayfa 81 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Beklenmek güzelken kim gider hemen bilmezdim yalnızlık kimin ve bu anı neden daha trene binmeden, nereye, ne ikimizden bir yolculuk çıkar ne de bir şiir ikindimizden
Sayfa 81 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Ben başkasının yalnızlığı olsaydım geceden başka sebep aramazdım şiire, bir anı çıkarırdım sefere, adı: İkindi Treni ve ilk istasyonda indirirdim bütün kelimeleri İki bilet alırdım, biri gölgem için biri kendime 'gece benim mesleğim', ona kalbimle çalışırken yalnızlığımı bir anıdan önleyecek kadar ince bir mektup pulunu terk ederdi, ben utanırdım
Sayfa 81 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.