Çok sert iki tümce var bugünkü mektubunda. "Sen gelmezsin elbet, çünkü sen gelmeyi, sana gerektiği zamana bırakırsın" diyorsun birincisinde. Gerçek payı yok değil bunda, ama yüzdeyüz doğru değil; ikinci tümce şu: "Hoşça kal, Franku" diyor, şunu ekliyorsun: "Uydurma telgrafı çekmenin anlamı kalmadı artık, çekmeyeceğim." Gene de çektin o telgrafı, neden? "Hoş kal Franku" demen kadar yersiz bir şey olamaz! Bu iki tümceyi geri alabilir misin Milena? Birinci tümcenin yarısına göz yumayım, ama ikincisini istemiyorum, olduğu gibi al onu.
– Ufaklık hadi topla yolcuları da gidelim, dedi Kasımpaşalı.
O, bizim yazıhanenin baş şoförüdür. Sekiz-on aydır tanırım. Tanıştığımızdan beridir de kavga ederiz. Ben, onun ufaklık demesinden haz etmem. O da, benim beybaba dememden. Altmışı geçen yaşını belli edeceğim ya; ondan çekinir zaar.
– Olur, beybaba, sen direksiyona geç de kalayı
Tyrion ayağa kalktı. “Yalan söyleme Sansa. Şekilsizim, yara izlerim var ve küçüğüm ama...” Sansa, adamın kelime bulmak için çabaladığını görebiliyordu. “...yatakta, mumlar söndüğünde, diğer adamlardan daha kötü olmak için yaratılmadım. Ben karanlıkta Çiçek Şövalyesi’yim.” Bir yudum şarap içti. “Cömertim. Bana sadık olanlara sadığım. Bir korkak olmadığımı kanıtladım. Ve pek çok insandan daha zekiyim, zekânın bir anlamı var elbet. Hatta nazik bile olabilirim. Nezaket, biz Lannisterlar’ın alışkanlığı değil korkarım ama içimde bir yerde biraz olduğunu biliyorum. Ben... Ben sana karşı iyi olabilirim.”
Her şey araya giriyor, aradan çıkıyor
Arada çocuklar doğuyor, büyüyor, yürüyor
Arada evler, evlenmeler, ölümler duruyor
Arada yaz kış bahar, dünya dönüyor.
Her şey arada oluyor, arada bir, bir arada
Aralarda akla kara, bulmak arayı arayı
Bir eldir aralar, açar bir kapıyı usulca
Açıksa aralar, kapanır ne iyi!
Kara toprak ayaklarımız altında
Mavi
Çok sert iki cümle var bugünkü mektubunda. “Sen gelmezsin elbet çünkü sen gelmeyi, sana gerektiği zamana bırakırsın!” diyorsun birincisinde. Gerçek payı yok değil bunda ama yüzde yüz doğru değil; ikinci tümce şu: “Hoşça kal, Franku!” diyor, şunu ekliyorsun: “Uydurma telgrafı çekmenin anlamı kalmadı artık, çekmeyeceğim.” Gene de çektin o telgrafı, neden? “Hoş kal Franku!” demen kadar yersiz bir şey olamaz! Bu iki tümceyi geri alabilir misin Milena? Birinci tümcenin yarısına göz yumayım, ama ikincisini istemiyorum, olduğu gibi al onu.
Yarım yüzyıla yakın bir süredir Türk kültürünün kökenlerini araştırma çabası içindeyiz. Ama, doğrusu, bu alanda belirli bir bileşime, bir senteze varmak şöyle dursun, kültürümüzün kökenleri konusunda bir anlaşmaya bile varmış değiliz. Kültürümüzün kaynakları nerededir, nereden çıkmaktadır? Şimdiye değin öne sürülen görüşlere bu sorunun egemen