Sevdiğim eserle karşılaşınca, kalbim tık tık… :)
Patrick Rothfuss, on beş yılda tamamlayabildiği ‘ Rüzgârın Adı’ romanında çıkmaza girdiği zamanlarda insana açılan kapılardan şöyle bahseder: “Zihnimizin sahip olduğu en büyük beceri belki de acıyla başa çıkmaktır. Klasik yaklaşım bize herkesin ihtiyacı doğrultusunda geçtiği dört kapı olduğunu öğretir. Birinci kapı uykudur. Uyku bize dünyadan ve onu dolduran tüm açıdan kaçabileceğimiz bir sığınak sağlar. Bir insan ağır yaralandığı zaman genellikle kendinden geçer. Aynı şekilde travmatik haberler alan birinin bayıldığı olur. Zihin ilk kapıdan işte böyle geçerek kendini acıdan korur. İkinci kapı unutmaktır. Bazı yaralar kısa zamanda kapanamayacak, hatta belki de asla iyileşemeyecek kadar derindir. Ayrıca bazı anılar o kadar azap vericidir ki onlara alışmak mümkün değildir. ‘Zaman tüm yaraları iyileştirir’ sözü yanlıştır. Zaman çoğu yarayı iyileştirir. Geri kalanlar bu kapının ardında saklıdır. Üçüncü kapı deliliktir. Bazen insanın aklı öyle bir darbe alır ki kendini delilikte saklar. Bu ilk bakışta faydalı gözükmese bile öyledir. Gerçekliğin acıdan başka bir şey getirmediği zamanlar vardır ve bu acılardan sakınmak için zihnin gerçekliği geride bırakması gerekebilir. Dördüncü kapı ölümdür. Son sığınak. Öldükten sonra bizi hiçbir şey incitemez. Ya da en azından bize öyle söylenir.”
Bu dakika karşınızda bulunan, Türkiye Büyük Millet Meclisi reisi veya başkumandan değildir; sadece bir mebus Mustafa Kemal'dir ve sizi çok seven hemşeriniz Mustafa Kemal'dir. (Alkışlar). Şimdi sözü size tekrar ediyorum. Benden ne öğrenmek istiyorsunuz, ne sormak istiyorsanız çok istirham ederim, tam cesaret ve özgürlükle sorunuz. Ben de kudretimin olduğu kadarıyla sizi doyurmaya çalışacağım.
Reklam
Sevdiğinde insanın kendini bambaşka bir biçimde koruması büyük bir hakikat, insan birçok düşünceden kaçıyor, birçok sözü duymak istemiyor ve eskiden dalgınlık içinde bünyesine aldığı bazı şeyler onun içini bir burgu gibi oyuyor.
...Kişisel ey­lemlerimiz hiçbir surette özgür degildir; diger yandan her birimizin kişisel karakteri kendi özgür edimi olarak kabul edilmelidir. O bizzat böyledir, çünkü şimdi ve ebediyen böyle olmayı istemektedir. Çünkü irade kendi başına vardır, hatta tek bir bireyde ortaya çıksa bile bu böyledir: O, deyiş yerindeyse aynı olanın ilk ve temel ira­desini (istemesini) oluşturur, o her türlü bilgiden bagım­sızdır, çünkü onu önceler. O bilgiden sadece güdülerini alır ve onunla gerçek özünü kademe kademe geliştirip kendisini bilinir ya da görünür kılar. Fakat kendisi zama­nın dışında bulunan şey olarak varoldugu sürece degiş­mezdir. Dolayısıyla herkes şimdi ve bu zaman diliminin koşullan-ki bunlar da kendi paylarına katı zorunluluk­la ortaya çıkarlar-altında varolan böyle birisi olarak as­la bu zaman diliminde fiilen yapmakta oldugu şeyden başka bir şey yapamaz. Bu yüzden bir insan hayatının büyük küçük tüm olaylan içinde bütün tecrübi akışı tıp­kı bir saatin hareketleri gibi zorunlu olarak önceden be­lirlenmiştir. Aslında bu, daha önce sözü edilen, metafi­zik bakımdan özgür edimin bilen bilince ulaşma tarzının kendi formu olarak zamana ve mekana sahip olan sez­gisel bir algı olmasından kaynaklanır.
Ahzap süresi 35 .ayet
Müslüman erkekler, müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar; özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar; (Allah için) yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır.
Sayfa 232 - Cilt4Kitabı okuyor
Bunca insan, bunca yıl, bunca ağır sözü Tek tek toplayıp yaralarından İnsan olmanın büyük onuruyla Bir gün Ağzından topuklarına senin – – Boğula boğula Gözlerin yerlerden göklere taşmış Ölemeden Öylece Bin yıl...
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.