İnsanın sevdiği birini hayal kırıklığına uğratması kadar kötü bir şey olmadığını da zaman­la öğrendim. Yok, belki de daha kötüsü var. Artık bu dünyada olmayan birini de hayal kırıklığına uğrattığı­na seni inandırmak istemeleri. .
Sayfa 50 - Can YayınlarıKitabı okudu
MESELE ŞU: İnsan, bir kez daha kendini yitirdi. Bir kez daha, çünkü ne yeni, ne de rastlantısal bir şey bu. Tarih boyunca kendini nice kez yitirmiştir insan dahası, öbür tüm canlılardan farklı olarak, kendini yitirme, varoluşun ormanında, kendi iç dünyasında yitme yetisi onun oluşumsa! özelliğidir ve bu korkunç yitme duygusu sayesinde, insan var gücüyle harekete geçerek kendi benliğini yeniden bulmaya çabalar. Kendini yitmiş duyma yeteneği ve tedirginliği, insanoğlunun trajik yazgısı, aynı zamanda da yüce ayrıcalığıydı.
Sayfa 51
Reklam
“Hayata karşı işlenen bir günah varsa, bu günah, hayattan umut kesmekten çok, başka bir hayat umup bu hayatın muhteşemliğini gözden kaçırmakta yatar.” - Albert Camus Hayatı elimizden kaçırmamız, çoğu zaman ölümün sunacağı aydınlıktan da mahrum bırakıyor bizi. Tıpkı hayat gibi, ölüm de yolumuzu aydınlatır.
Hem hiç hem var olduğumuz ibadethane..
Böyle uğultulu kaç gece geçti zamanın içinden? O gecelerde, esneyen camlarda dalgalanan kendi gölgesini gören kaç insan geçti? Hepsi o muhteşem anıtın içinde şimdi; onların anlara parçalanmış yokluklarından, ne zaman başladığını bilmediğimiz ve ne zaman yok olacağını tahmin edemeyeceğimiz bu büyük ibadethane inşa edildi ve bu yapının içinde dolaştığımızda, yok oluşa doğru yaptığımız yürüyüşü, kendi hiçliğimizi görüyoruz ama bir yandan da şahane bir yapının ilerleyen inşaatına katılan anlarımızda varlığımız yansıyor bize. Bir hiçiz. Ve bu hiçlikten bir hayat çıkartacak kadar da güçlüyüz ve varız. Biri bize bir hiç olduğumuzu söylerse, ona bu büyük yapıyı gösteririz, biri varlığıyla övünürse ona göstereceğimiz de yine aynı anıt olacak; varlığımız ve yokluğumuz aynı kütüphanenin duvarlarında iç içe duruyor.
"Zaman" ın bir zamanı yok mu sahi?
Nedir zaman, nedir bu uğultulu gecede içinde dolaştığımız, kıpırtılarında yok olmuş hayatların izlerini seyrettiğimiz ve seyrederken de kaybolmakta olan anlara kendimizden parçalar bıraktığımız şey? Var mı zamanın bir başlangıcı? Zaman ne zaman başladı? Zaman hep mi vardı? Peki, zamanın bir sonu olacak mı, bu büyük yapı yıkılacak mı bir gün, bütün anlar dağılıp karanlık bir boşluğun içinde kayıp mı olacaklar? Eğer zamanın bir başlangıcı ve bir sonu yoksa, her şeyi bir başlangıç ve sonla ölçen zamanın kendisi bir başlangıçla bir sondan yoksunsa, onu ölçecek olan o iki ucu ele geçiremiyorsak, o vakit, evrenin, dünyanın, tarihin, insanların ömrünü ölçen zamanın kendisi ölçüden âri mi? Zamanın bir zamanı yok mu yani? Zamanın bir başlangıcı varsa şayet, o başlangıçtan önce var olan neydi peki? Zamansız bir boşluk mu? Yoksa ölçüleri bambaşka olan bir zaman mı?
İnsan yapıcıdır, üretmeyi ve yeni hedefler edinmeyi yol açmayı sever; bu, bilinen bir gerçektir. Ama diğer taraftan neden tutkuyla her şeyi yıkmayı, paramparça etmeyi sever ki? Cevap verin, neden? Bu konuda söyleyecek bir iki sözüm var. İnsan hedefe ulaşmaktan, inşa ettiği yapıyı tamamlamaktan korktuğu için yıkmayı, parçalamayı seviyor olmasın? Belki de inşa ettiği yapıyı uzaktan seyretmeyi seviyordur kim bilir.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.