gözlerindeki yağmur altında bir gar tenhalığı
susmuşluğu gemisiz kalmış ulu bir liman
uykularını çiğniyor yıldızların kalabalığı
rüzgârlı deniz kapılarını açtığı zaman
kıvılcımlar uçuyor ısınmış saçlarından
içindeki barut çizgisi kimsenin tutamadığı
sarhoşluğu ayakları kesik ikinci bir insan
güvertedeki kadın sarhoşların anlamadığı
bütün yenik gözleriyle yalnızlığa bakan
geceleyin ürkek bir gemi geçti mi uzaktan
dudaklarında giderilmez bir korku bulaşığı
acımış bir iç sıkıntısı dilinin ucunda kalan
bugün arsız ölümün hayâsız sırnaşıklığı
yarın bir iyimserlik gayzer gibi fışkıran
yenilmişliğinin mazutlu çamurundan
BİR GÜN DİYE BAŞLAYAN…
Kutsal
Bir gün yaşlı bir adam, tarlasında çalışırken birden durdu. Üstüne bastığı toprağa baktı. Tohuma can veren toprağa… Sonra uçsuz bucaksız görünen dağlara… Üzüm salkımları takıldı gözüne; yeşil yapraklarına, incecik dallarının ucundaki şerbetli meyvesine sanki ilk defa görüyormuş gibi hayretle baktı. Başı dönmeye
Deniz abim, bir süre sonra bizi aştı; toplumun mülkiyetine geçti. 6 Mayıslarda biz bile kalabalıktan mezarlığa yanaşamaz olduk. “Ben kardeşiyim,” diye yol istediğimde, “Hepimiz kardeşiyiz!” cevabını alıp gururlandığım çok olmuştur.
Sabahattin Ali, 22 (26?) Aralık 1932'de başlayan hapisliğinin aşağı yukarı dört ayını Konya'da geçirir. Karşılaştığı sorunları ve göğüslediği güçlükleri 8 Ocak 1933 günlü mektubunda dile getirir: "Dün Asliye Ceza Mahkemesi'nde tam bir seneye mahkum edildim. Darısı dostlar başına kolay hazmedilir şeylerden değil, hele Konya Hapishanesi
Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz
Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana.
Mısırlar güçlükle büyürken yağmursuzluk Kaygılandım dilsiz bahçıvanı.
Sessiz kuşlar, bir keçi, ağır iğde ağaçları.
Bir araba geçti incelmiş yoldan
El salladı biri, belki tanıdık,
Belki değil, süreksizliğin eşanlamı.
Ve denizin yorgun çağındaydı çocuklar
Çığlıkları titretir balkondaki sarmaşığı,
Çünkü dardır saatler, sığmaz biraraya
Dalgınlık, deniz ve sardunya.
Rüzgar alıp götürdü balıkçı teknelerini
Uzaktaki kılıçlara, ki bilemeyiz
Hangi derinlikte dölleyerek denizi
Gidiyorlar öyle ağırbaşlı, doğuya.
Ve ocaktan çorbanın kokusu geldi demin
Burun deliğine kedinin ve köpeğin.
Rafta kitaplar, mavi bir şişe ve gül
Donmuş kalmışlar tek başlarına.
Duvarda bir resim, resimde kalabalık
Köy alanı, çocuklar, çember ve zaman,
Breughel nasıl da toplamış bunca
Ortaklığı ve uyumu biraraya,
Çünkü saatler dardır, sığdırılmaz, Güneşte her şey çözülür gider bir yana.
Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz
Güneşte çözülür ve kayartar bir yana.
Mısırlar güçlükle büyürken yağmursuzluk Kaygılandım dilsiz bahçıvanı.
Sessiz kuşlar, bir keçi, ağır iğde ağaçları.
Bir araba geçti incelmiş yoldan
El salladı biri, belki tanıdık,
Belki değil, süreksizliğin eşanlamı.
Ve denizin yorgun çağındaydı çocuklar Çığlıkları titretir balkondaki sarmaşığı,
Çünkü dardır saatler, sığmaz biraraya
Dalgınlık, deniz ve sardunya.
Rüzgar alıp götürdü balıkçı teknelerini
Uzaktaki kılıçlara, ki bilemeyiz
Hangi derinlikte dölleyerek denizi
Gidiyorlar öyle ağırbaşlı, doğuya.
Ve ocaktan çorbanın kokusu geldi demin
Burun deliğine kedinin ve köpeğin.
Rafta kitaplar, mavi bir şişe ve gül
Donmuş kalmışlar tek başlarına.
Duvarda bir resim, resimde kalabalık
Köy alanı, çocuklar, çember ve zaman,
Breughel nasıl da toplamış bunca
Ortaklığı ve uyumu biraraya,
Çünkü saatler dardır, sığdırılmaz,
Güneşte her şey çözülür gider bir yana.
Osmanlı'nın Yönetim Şekli
Gülhane Hatt-ı Hümayunundan [1839] önce Osmanlı Devleti, Osman ve Orhan Gazi zamanından beri beyliklerden farklı bir yönetimle idare ediliyordu. Bu idare gayet sağlam ve usta bir idareydi. Allah Teala bu yönetim sayesinde Osmanlı Devletine Ortadoğu ve İslâm dünyasını yönetme imkânı vermişti. Ayrıca Osmanlılar hilafeti
BENEKLİ KURDELA
Karnım doyunca, eski defterleri karıştırdım. Sekiz yıldan beri dostum olan Sherlock Holmes’un yöntemlerini incelemekteyim. Notlarıma göz gezdirdiğim zaman, olağanüstü yetmiş meseleye rastlıyorum. Feci, komik, acayip olanları var, ama hiç biri sıradan, basit değil. Sebebi meydanda, Holmes herhangi bir işle uğraşmaz, o para