🦋 Kırılmak Derviş ‘Gönül taşla kırılmaz’ Ya ‘söz’ tonuyla Ya da ‘tavır/davranışı’ ile kırılır demiş Gözleri yaşla dolsa bile insanın Gözünde yaşar yaşlanan
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.
Reklam
iki seyyah derviş bir şehirden diğerine memleket memleket gezerlerken, bir gün taşkın bir dere kıyısına gelmişler.. tam suyu geçeceklermiş ki, az ötede korkudan tir tir titreyen, yapayalnız ve genç bir kadını farketmişler. dervişlerden biri hemen kadının yardımına koşmuş. onu sırtına almış ve suyu öylece aşmış. sonra da kadını derenin öte yakasında yere bırakıp helalliğini de almış. böylece diğer derviş ile beraber yola revan olmuşlar. ancak yolun kalan kısmında öteki dervişin ağzını bıçak açmamış. suratından düşen bin parça. somurttukça somurtuyor. bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş: "ne demeye o kadına yardım ettin? bir de üstelik ona dokundun. seni ayartabilirdi, baştan çıkartabilirdi! erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi! ayıp ya hu... olmaz, bize yakışmaz!" kadını sırtında taşıyan bizim derviş ise sükunetle gülümsemiş: "iyi de erenler, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım. sen ne demeye hâlâ taşırsın?"
Geri134
524 öğeden 511 ile 524 arasındakiler gösteriliyor.