Kalmak ve gitmek. Sınıf, din, dil, ırk fark etmeksizin her insanın özündeki iki buhran. Sibel Türker ile tanışma kitabımdı ve sanki yan odada ya da sokağın başında beni bekliyor, elimden tutacak "git ama geri dönersen bu değişim içini yiyip bitirecek" diye fısıldayacak.
Kutlu bize bu hikayeyi en başından, oradan oraya sürükleyerek
Bazıları için insan yaşamı yalnızca bir düşten ibaret, nereye gidersem gideyim, bu duygu benim de peşimi hiç bırakmıyor. İnsanın faaliyet içindeki, araştıran yeteneklerinin engellenerek sınırlandığını görünce, tüm mesleklerin zavallı yaşamımızı uzatmaktan başka bir amacı olmayan gereksinimleri karşılamaya yaradığını ve bir de arasında sıkışıp kalınan duvarlara renkli figürler ve aydınlık manzaralar resmedildiği için meraklarımızla ilgili bazı noktalardaki tüm avuntuların yalnızca düşsel bir teslimiyet olduğunu gözlemlediğimde bunların hepsi, beni dilsizleştiriyor.