"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Öyle bir şehirdir ki aşk,
Alevden daha sıcak, nefesten daha yumuşak.
Öyle bir düştür ki aşk,
Yüzyıl uyanmak istemiyiz bu düşten, bir kere uyursak.
.
-Aşktan daha anlamlı bir şey yok,
Her şey aşktan, her şeye değer aşk.-
İnsanlar, “her şey geçer,” derler, fakat bu dehşet verici bayağılığın menzillini kaç kişi kavrar? Kaç kişi hayattan kaçar, hayat için şarkı söyler ya da ona ağlar? Hayatın beyhude olduğuu kanaatiyle kim dolmamıştır? Ama kim bunun sonuçlarıyla yüzleşmeye cesaret eder? Bir Hindu prensi'nin bir sakat, bir yaşlı ve bir ölü görmesi, her şeyi anlamasına yetmiştir; bunları gören bizler ise hiçbir şey anlamayız, ziraa hayatımızda hiçbir şey değişmez. Ne olursa olsun hiçbir şeyden vazgeçemeyiz; oysa beyhudeliiğin apaçık işaretleri erişebileceğimiz bir yerdedir. Ümitle malûlüzdür, hep bekleriz; hayat da cevher haline gelen bekleyiştir sadece. Ebediyen askıda kalmaktansa, tarafsız bir ilâh ya da kadavra durumuna indirgenmektense, her şeyi bekleriz, Hiçliği bile. Böylelikle, Tamiri İmkânsız’ı kendine düstur edinen yürek, bundan hâlâ sürprizler umar. İnsanlık, onu yadsıyan olayların içinde âşıkâne yaşar…
“Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz” (s.61).
Gerçekten de öyle mi? Biz kitap okurken
Arthur Schopenhauer’ın dediği gibi sadece yazarının zihin sürecini takip eden pasif süjeler miyiz? Eğer öyleyse “niçin okuyoruz ve okumak bize ne kazandırıyor?” Bir kitaptaki yazarın düşünceleri karşısında pasif
بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
"Senden istenilen, cebinde bir mushafın (Kur'ân-ı Kerîm) bulunması değil, ahlâkında bir ayetin okunmasıdır."
•
Muhammed Mütevelli Şaravi
Âlemlerin Rabbi olan Allâh ﷻ'a hamd olsun.
Ülkece çok zor günlerden geçerken, bugün Hâfızlık eğitimimizi yaklaşık bir buçuk senenin nihâyetinde hitâma erdirmiş bulunuyoruz الحمد لله. 🥀
Başta bizzat Hâfızlık sürecimde hocam olan Mehmed Fidan hocam olmak üzere, Hâfızlığa vesile olan ve üzerimde emeği bulunan tüm hocalarımın, ağabeylerimin, ablalarımın, amcalarımın ve teyzelerimin, ve en önemlisi tabii ki beni bu düstur istikametinde yetiştiren annem ile babamın ellerinden öpüyorum.
Yüce Mevlâm çıkmış olduğumuz bu yolda bu sorumluluğun bilincinden bir an dahi mahrûm eylemesin.
Hakkıyla lafzının muhafızı olmayı nasip eylesin.
Hülâsâ, okuduklarımızı anlayıp, şuurlu bir şekilde amel edebilmeyi nasip eylesin...
🌹
Ayriyeten: benimle bu uğurda yoldaş olan pek değerli Hâfızlık kardeşlerimi de zikretmeden geçemeyeceğim.
Darısı onların başına.
Rabbim muhabbetimizi artırsın, birliğimizi beraberliğimizi bozmasın.
Allah sizden ebeden razı olsun Emirhan,
Müthiş bir İskender Pala romanı,
Gerçekten bu aralar okuduğum en iyi kitaptı sanırım. Şöyle kısaca özetlemeye kalksam sayfalar dolusu bir inceleme çıkar, üslubuna, kurgusuna hayranlığımı dile getirsem öve öve bitiremem. Alıp elime saatlerce bırakamayışımı mı anlatsam, olaylardan bağımsız gibi görünen ancak kitaptan asıl lezzeti almamı sağlayan
İnsanlar, “her şey geçer,” derler, fakat bu dehşet verici bayağılığın menzillini kaç kişi kavrar? Kaç kişi hayattan kaçar, hayat için şarkı söyler ya da ona ağlar? Hayatın beyhude olduğuu kanaatiyle kim dolmamıştır? Ama kim bunun sonuçlarıyla yüzleşmeye cesaret eder? Bir Hindu prensi'nin bir sakat, bir yaşlı ve bir ölü görmesi, her şeyi anlamasına yetmiştir; bunları gören bizler ise hiçbir şey anlamayız, ziraa hayatımızda hiçbir şey değişmez. Ne olursa olsun hiçbir şeyden vazgeçemeyiz; oysa beyhudeliiğin apaçık işaretleri erişebileceğimiz bir yerdedir. Ümitle malûlüzdür, hep bekleriz; hayat da cevher haline gelen bekleyiştir sadece. Ebediyen askıda kalmaktansa, tarafsız bir ilâh ya da kadavra durumuna indirgenmektense, her şeyi bekleriz, Hiçliği bile. Böylelikle, Tamiri İmkânsız’ı kendine düstur edinen yürek, bundan hâlâ sürprizler umar. İnsanlık, onu yadsıyan olayların içinde âşıkâne yaşar…
Çocukluğum,
Maksim Gorki’nin benzerine rastlayamayacağınız türden, çağ ötesi bir başyapıt.
Sevgi, şevkat, merhamet gibi yüce duyguların yanında; acının, hüznün de evrensel olduğunu hatırlatıyor bizlere.. Ortak duyguları paylaştırıyor yüreklemize bir bir..
Belki de, çok şey bilip de susmanın ağırlığını yaşatan hislerimizin, kıyılarına vurarak
❀••
Schopenhauer, kötü kitapların zihin için zehir mesabesinde olduğunu ve aklı harap edeceğini söyler.
"İyi olanı okumak için kötü olanı hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli: Çünkü hayat kısa ve hem zaman hem dinçlik insan için sınırlı." diye yazar Okumak, Yazmak ve Yaşamak adlı kitabında.
❍ Rastgele okumalardan ziyade niyete ve maksada uygun kitapları bulabilmeliyiz. Amacımız sayı üstünlüğüne ulaşmak değil, gelişmek ve tekamüle ermektir. Bu nedenle nitelikli eserleri, iyi yazarları arayıp bulmalıyız. Kendimize yakın bulduğumuz, sevdiğimiz, beğendiğimiz, benim yazarım diyebileceğimiz üç beş yazarımız olmalı. Onları gerekirse dönüp dönüp okumalıyız. Bir dosta gider gibi varmalıyız yanlarına. Düşünerek, tefekkür ederek mütalaa etmeliyiz kitaplarını. Tekrar tekrar. İnşa böyle gerçekleşir. O zaman açarlar bize kapılarını. Kapı bir kez açıldığında artık bambaşka bir hayat başlar bizim için. Öyle değil mi? "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"✨
•| Diyanet Aylık Dergi / Nisan 2024
Sayı: 400 🌙