Doğmak ya da doğmamak...
Iskalıyor bedenimi, kör kuytularda; kurşunlar!
Annesiz yetimler, ağlayarak uyuyor; deliler koğuşunda!
Kör noktalarda, bulanıklaşan zihinlerin, sözlerine kilit!
Bir hayasızlık baş gösteriyor, karanlığın apansız teninde;
Çıplanıyor insanlık, tank paletlerinin görkemli şatafatında.
Doğuyor gece ardından şafak,
Doğuyor ölü cesediyle çocuk,
Yaşam diyorlar, acı.
Ufalanırken değerler, bilenirken kötülük;
Boğuşurken kendiyle insanlık,
Kara kuytularda, kör noktalardayım;
Bir pervasızlık buudunda,
Acımasızca bir savaştayım...
Çalınıyor enseme, gövdemi sökecek bir hamle;
‘’Doğmak ya da doğmamak’’