Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yarı heyecanlı, yarı kederli bir hali vardı Nikola'nın. Birçok kez, birçok şeye âşık olmuştu: Annesinin saçlarına, babasının kütüphanesine, ağabeyinin şöhretine, gece uçuşlarına, dünyanın giderek genişlediği hissine. Şimdi ise bir kez daha âşık oldu; ama kara gözlü Karlovaç güzellerinden birine değil. Bu asil kahraman, her güzelde bir kusur bulurdu, halk şarkısının da dediği gibi. Nikola'nın elektriğe olan aşkı, diğer gençlik aşklarıyla kıyas dahi edilemezdi.
Sayfa 50 - ZeplinKitabı okuyor
Ben aşkı, büyüleyici bir parfümün notalarındaki çiçekleri keşfetme arzusuna benzetiyorum. Tepe notası, kalp notası ve dip nota; parfümün zamanla açılan kademeleridir. Kadın veya erkekte ilk dikkat çeken unsurlar olan gençlik, güzellik ve zenginlik, tepe notası gibidir. Sıkıldığı an duyulan ilk koku olması sebebiyle parfüm pazarlaması ve satışı açısından en çok önem verilen kademedir bu. Ne var ki en uçucu esanslardan oluştuğu için etkisi ancak birkaç dakika sürer. Bu nedenle parfüm alırken ilk duyulan kokuya göre yorum yapmamak, kendimize eş seçerken de sırf görüntünün yarattığı hislerle karar almamak gerekir. Biraz sabredip kalp notasındaki kokuların açığa çıkmasını beklemek daha doğru olacaktır. Çünkü parfümün karakteri, onu farklı ve beğenilir kılan bölüm bu katmanın içindedir. Tıpkı erdemli davranışların ancak güzel bir karakterle ortaya çıkması gibi. Dip notaya gelecek olursak, parfümün kalıcılığı ve başarısı, kokuya derinlik ve zenginlik katan bu kademenin ifadesidir. Derinlikli insanlara baktığımızda hepsi birtakım zorluklarla mücadele etmiş, büyük acılar ve kayıplar yaşayarak dibe vurmuş ve hüzünle yoğrulduğu o dipten vicdan ve merhametle çıkmayı başarmış, bilgelikte kendi zirvesini yakalamış kişiler. İşte en son duyulan bu kokuyu da insanın derinlerinde gizli acılarına, korkularına, pişmanlıklarına, hayal kırıklıklarına, kızgınlıklarına ve kırgınlıklarına benzetiyorum."
Reklam
Bir anda içinde çok faza şey ölmüştü. Henüz daha doğmamış olan, ama içinde ışığa hasret bir çocuk gibi yaşamayı isteyen parlak, neşeli bir gülüş. Ve çokça gençlik, özlemle bekleyen, geleceğe güvenen ve kapalı her kapı ardında mutluluk ve ışık olduğunu sezen ve bu kapıları kendi isteği üzerine açılacağına inanan bir gençlik..
Sayfa 58 - İlgi Kültür Sanat YayınlarıKitabı okudu
Ah, o onca dramanın ortasında yeşererek yaşamı mümkün kılan iyimserlik!
Annem günlüğüne lisenin son yılında başlamış ve üniversite öğrencisiyken de birkaç yıl tutmaya devam etmiş. Kırkların sonu, ellilerin başı. (…)Ama bu defterde ona dair hiçbir şey yok. En sıradanından bir genç kız günlüğü: Birilerine âşık olası, heyecanla kalbine kulak veresi mi var, yoksa gelip çattı mı o an, bu mu o duygu, gerçek mi tüm bunlar? Ve bir dolu mutluluk. Okuduğu kitapların, arkadaşlarının, pencerenin ardındaki güneşin, yağmurun verdiği mutluluk. Üzerinden, hayatın istediğinden fazlasını vereceğine dair fikirsiz gençlik özgüveninin buram buram yükseldiği satırlar. Tüm bir ülkeyi zincire vuran korkunun izi bile yok. Sanki ihbarlar, kamplar, tutuklamalar, kuyruklar, fakirlik; hiçbiri yaşanmamış. O zamanlar okuyup bu kör, nerede yaşadığının farkında olmayan kıza hayret etmiştim. Bu kız çocuğu hapishane olarak dizayn edilmiş bir ülkede, bir zifirî karanlığın içine doğmuştu. Buna rağmen hayatı kendisine sunulan bir lütuf; aşkın vücuda gelmesinin, aşkı tatmanın, dünyayla mutluluğunu paylaşmanın yolu olarak görmüştü.
Arkadan Düğmeli PaltoKitabı okudu
Sevilen insan, başka zamanlarda hep bir şeyin eksik olduğu noktada durur gibidir. Deyiş yerindeyse ruhlar, dos á dos birleşirler ve bu arada kendi kendilerini de gereksiz kılarlar. Bu yüzden çoğu insan büyük bir gençlik aşkı geçip gittikten sonra ruhun eksikliğini artık hissetmezler ve böylece bu delilik hali de aslında yararlı bir toplumsal görevi yerine getirmiş olur.
Sayfa 317Kitabı okudu
Stefan allak bullaktı. Yüreğinde gençlik ateşinin tutuşturduğu ilk aşkı, vicdanında ise bir prens olarak görevleri vardı.
Reklam
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Cahillerdi! Yaşları büyümüş, bedenleri olgunlaşmış ama akıllarındaki düşünceleri çocuk kalmış, ergenlerdi. Her şeyden evvel gençlik yüreği… Hem bencil hem de pek hordu… Kızdı onlara. Sonra acıdı, merhamet etti ve düşündü. Sonra çaresiz kaldı ve yine kızdı. Kaşlarının hilali devrildi Umutlarının üstüne. Böyle kuvvetli bir aşkı nasıl yok sayarlardı, aklı hayali almadı.
AŞKTA ESAS OLAN ÖZÜ BULMAKTI.
Sevgiliden gelen ezaya tahammül edebilmekti âşıklık. Meryem, o merdivenlerin ilk basamağındaydı. Hayat müzeyyin, yaşamak muhteşemdi. Sevgi denen muhteşem okyanus sadece insan kalbine yerleştirilmişti. Hiçbir göl, hiçbir ırmak, hiçbir deniz onu geçemezdi. Var edenin yansıması sonsuz bir okyanusken onun dışındaki sevdalar deryada damla kalırdı. O sebeple doyuramazdı insanı; saramaz, kucaklayamazdı. Çünkü kalbi onca çeken ve çelen şey içinde nefsin hoşuna giden her şey sönüp gidiciydi. Güzellik gidici, gençlik sönücü, güneş batıcı, çiçek solucuydu. Her ne varsa insan kalbini celbeden, batıp yiticiydi. İnsan kalbinin bunları sevmek için yaratılmadığını, bu sebeple bunların hiçbiriyle tatmin olamayacağına anlamıştı Meryem. Sadece Mahbub-u Bakinin muhabbetiyle tatmin olabilen kalpler, batıp kaybolan şeylere, makamlara ve servetlere bağlanamazdı. İnsan gitmeyene, yitmeyene, bitmeyene hasretti. Aşkın içeriği oydu. Sönüp gidenler ve yitip kaybolanlar aşkı tanımlayamazdı. Güneşin, yıldızın, günün ve gecenin yitip gidişini seyreden İbrahim Nebi ne güzel anlamış ve tanımlamıştı her şeyi: "Lauhubbil afilin!" "Batıp gidenleri sevmem."
Ve ağır bir darbe vurdun..
'Gençlik aşkı işte, geldi geçti’ dedi abim, neden sonra, yalancı bir hüzünle. Ben bu masada seni harcatır mıyım hiç Suzan? Sana ait olan bir şeyin maskara edilmesine izin verir miyim? Gülüşler durulunca dimdik abime baktım: ‘Hangi gençlik aşkı on beş sene sürer?’ dedim. ‘Hangi gençlik aşkında hapishane kapısında yatılır, yüzlerce mektup yazılır? Suzan’ın seni uğruna ölecek kadar çok sevmesine gençlik aşkı mı diyorsun? Türkmenistan’a giderken yemin etmedin mi, ‘biraz para kazanayım döneceğim, hemen evleneceğiz’ diye?
Reklam
Dünyanın, dünyamın sonu gelmiş gibiydi. Gençlik yıllarımdan sonra ilk defa kendimi canlı ve normal hissetmiştim. Aşkı bulmuş ama sonra da çok acı bir şekilde ne kadar geçici olduğunu anlamıştım.
Niye? Gençlik kuşlardan daha özgürdür. Kimin gücü yeter aşkı durdurmaya Mutluluk sırayla herkese bahşedilir; Bitmiş olan şey yaşanmaz bir daha.
Kadının fiziksel görünümünden, gençlik ateşinden yoksun olsa da şiddetli arzuyla kendisini çeken ve bağlayan bedeninden bahsederken ne kadar sevimli olduğunu ancak ruhumun derinliklerinde hissedebiliyorum. Hayatım boyunca şiddetlu bir arzu ve ateşli bir özlemle yanan bir aşkı hiç böyle bir saflık içinde görmemiş, hatta böyle bir saflık içinde ne düşünmüş, ne düşlemiştim. Bu masumiyet ve bu gerçeği anımsayınca, ruhumun derinliklerinin kor alevi gibi yandığını, bu sadakat ve şefkat imgesinin nerede olursam olayım peşimden geldiğini, yanıp tutuşan benmişim gibi özlem ve hasret içinde olduğumu sana söylersem bana kızma..
Bu gelip geçici bir gençlik aşkı, sonunda olgunlaşıp bu sevdadan vazgeçecekler...
423 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.