Ancak dıştan zengin olduğun zaman içsel fakirliğinin, zıtlığın farkına varıyorsun. Dıştan fakir olduğun zaman içsel fakirliğinin hiç farkına varmıyorsun. Dıştan zengin olduğunda, aniden büyük bir farkındalığa varırsın, “ İçsel olarak fakirim, bir dilenciyim.” “ Ve umutsuzluk gölge gibi takip eder.” Artık düşündüğümüz her şeyi elde ettik— tüm hayaller, fanteziler tatmin edildi— ve bundan hiçbir şey çıkmadı, ne tatmin, ne mutluluk…
Yine de düşünür insan "Değdi mi?" diye. Ve cevabı, koca bir soruya dönüştürür hayat. Anlarsın ki; uğruna ödediğin bedeller, mutluluğuna gölge düşürüyorsa hak ettiğin mutluluk sana biraz pahalıya mal olmuştur.
Sayfa 21
Reklam
"Ne derinmiş içmeye eğildiğim gözlerin Gördüm ki güneşlerin yansır oraya tümü Her umutsuz onlara dalıp bulur ölümü Ben kendimi yitirdim ta dibinde o yerin. Kuşlar gölge düşürür bu duru okyanusa Sonra bir açar hava ışır gözbebeklerin Yaz kırpar önlüğüne bulutu meleklerin Gök bunca mavi vurur ekine vursa vursa." Louis Aragon/ Elsa’nın Gözleri
Hüznümün kimsenin üzerine bir gölge gibi düşmesini istemem.
Sayfa 113
Son Bakış
Sedyeciler hiç durmadan cepheden yaralı taşımaktadır. Doktorlar, yaşama şansı olan askerlerle ilgilenebilmekte, son derece az olan ağrı kesici iğnelerden yapabilmektedir. Her askerin başında saatlerce durmayı, yaralarını en büyüğünden en küçüğüne kadar tek tek elden geçirmeyi hepsi de gönülden arzulamaktadır ama buna olanak yoktur. Bir doktor, ayağı kopmak üzere olan ve bağırsakları dışarı taşmış bir halde sedyeyle önüne getirilen askeri görünce, taşıyıcılara seslenir: Bunu kaldırın”… Bu sözü, savaşın her günü kim bilir kaç kez söylemektedir: “Bunu kaldırın”…  O an, can çekişmekte olan asker inilti halinde seslenir: “Baba”… Tanık olduğu bu olayı anılarında anlatacak olan Salih Dörtbudak ve öteki doktorlar, duydukları bu ses karşısında taş kesilmişcesine duran arkadaşlarına bakarlar. Doktor, çaresizlik içinde oğlunun kanlı yüzünü siler ve sedyecilere şunu söyler: “Bunu gölge bir yere kaldırın!” Çanakkale Savaşı’nın kazanıldığı anlardan biri de, dönemin Karasi gazetesinde de yayınlanan doktor ve oğlu arasında yaşanılan bu son bakış ve son sözdür.
Sayfa 41 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 1.BaskıKitabı okuyor
ARAGORN İLE ARWENİN ÖYKÜSÜNÜ
"Arador Kral'ın dedesiydi. Oğlu Arathorn evlenmek için Aranarth soyundan gelen Dfrhael'in kızı olan Zarif Gilraen'e talip olmuştu. Bu evliliğe karşı çıkmıştı Dfrhael; çünkü Gilraen küçüktü ve Dtinedain âdetlerince evlilik yaşına ulaşmamıştı henüz. "'Dahası,' demişti, 'Arathorn olgun yaşta, sert bir adamdır
Reklam
Elveda Frodo
Sonra Cirdan onları Limanlar'a götürdü; burada beyaz bir gemi duruyordu; rıhtımda kocaman gri bir atın yanında beyazlara bürünmüş bir şekil onları bekliyordu. Dönüp onlara doğru gelirken Frodo, Gandalf in artık Üçüncü Yüzük olan Muhteşem Narya'yı açıkça elinde taşıdığını gördü; yüzüğün üzerindeki taş ateş gibi kıpkırmızıydı. O zaman,
Faramir ve Eowyn nin Aşkı
Bunun üzerine Faramir gelerek kızı aradı ve bir kez daha birlikte surlarda durdular; şöyle dedi Faramir: "Eowyn neden buralarda oyalanıyorsunuz da Cair Andros'un gerisindeki, ağabeyinizin sizi beklediği Cormallen'e gidip neşelenmiyorsunuz?" Kız ise şöyle dedi: "Bilmiyor musunuz?" Fakat o şöyle cevapladı: "Bunun
"Evet," dedi Faramir, "Batıilliler'in o çöken ülkesini, yeşil topraklarla üzerlerindeki tepelere tırmanan koca kara dalgayı ve yaklaşan kaçınılmaz karanlığı. Sık sık bunu canlandırırım hay alimde." "O halde siz Karanlık'ın geldiğini düşünüyorsunuz?" dedi £owyn. "Kaçınılmaz Karanlık'ın?" Birden
"Artık komutanları izlemek için çok geç hanımefendi, gücünüz yerinde olsaydı bile," dedi Faramir. "Fakat savaşta ölmek daha hepimize nasip olabilir, istesek de istemesek de. Hâlâ zaman varken Hekim'in dediklerini yaparsanız, ölümü kendi usulünüzce karşılamak için daha hazırlıklı olursunuz. Siz ve ben, bu bekleyiş saatlerine
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.