Ne altın kaldırımlarda yürümeyi ne de gül yapraklarıyla kaplı yataklarda yatmayı ummuştu; gözü bu kadar yükseklerde olsaydı bu kadar başarılı olamazdı zaten. Bir iş yapmak istemişti ve bunu bulmuş, yapmış, hatta bu işi yapanların içinde en iyisi olmuştu. Esas zenginlik buydu.
"Plinius, Theophrastus’un ayrımı üzerinden, 'Ağaçlardan bazıları tamamen yabani, bazıları daha uygardır,' der. Theophrastus ise elma ağacını ikinci grup arasına dahil eder; gerçekten de bu açıdan elma, tüm ağaçların en uygarıdır. Bir güvercin kadar zararsız, bir gül kadar güzel, bir hayvan sürüsü kadar değerlidir."
Reklam
Bir denizden bir denize kocaman bir ışık vuruyor Işık gül oluyor Gülün ortasında kırmızı bir ocak, ocağın ortasında dağılmış bir nar narın her tanesinde dünya var Yalnız seni seviyorum ben.
Onu bu kalabalığın içinde tanımak ısırganlar arasında gül goncasını bulmak kadar kolaydı. Her şey onunla aydınlanıyordu. Çevresine ışık saçan bir gülümsemeydi.
…kimse inanmaz buna. Öyle bir derdim yok ki, dedi adam, başkalarının inanıp inanmaması değil mühim olan. Biz ne yaptığımızı biliyor muyuz, o.
Burası dünya, cennet değil ki. Sen de bilirsin ki elbette sen yanılıp yakılacaksın o gül için. Fakat onun yağı çıkarıldığında senin haberin bile olmayacak. Başkaları zümre-i ağyar ondan istifade edecek. Bunu baştan biliyor olmalısın. Zaten aşkta herhangi bir ticaret olmaz. Bir kâr olmaz. Kâr nedir? Kâr şudur. Sevgilinin kendisi için yanmakta olduğunu bilmesi yeter âşığa. Bilsin ki ben onun için yanmaktayım. Bunu inkar etmesin de, bunu unutmasın da, bunu görmezden gelmesin de ne olursa olsun. Yok saymasın, hiç etmesin yeter. Cevredebilir. Zaten o cevirde kâr da vardır. Çünkü sevgilinin, güzelin, mahbubun âşığına ettiği cevr ü cefa kendi güzelliğinin kemal bulmasını sebeptir. Âşık ise elbette bundan uzak olamaz.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.