İnsanların bilgilerinin ve algılarının belli sınırları olduğu, bugünkü bilim tarafından kesin bir şekilde ortaya konmuştur. Öyle ki bilimin derin dallarında uğraş veren -özellikle teorik dallardaki- bilimciler, (bilimin artık tamamlandığını düşünmeye başlayan 19. yüzyıl sonu bilimcilerinin aksine) aynen ilk ve ortaçağ filozofları gibi gerçekliğin “aslı” konusunu tartışır hale gelmişlerdir. İnsanın evren hakkındaki tüm bilgisinin, temelde, duyu organlarını uyaran bazı dış unsurların yarattığı minik elektrik akımlarının, beyin dediğimiz o karmaşık organ tarafından değerlendirilmesi sonucu sahnelenen bir “oyun” olabileceği, gerçekliğin aslını belki de hiç kavrayamayacak olmamız ihtimali, bilimin rutin sorunları arasında yerini almış durumdadır. Bilhassa sinirbilimleri ve teorik fizik alanında uğraş veren bilimciler, bu gibi “derin” sorunlara aşinadır. Hepimiz bu kısıtlılıklarla donanmış durumdayız. “Zaman” ve “entropi” duvarları sayesinde, geçmiş ve gelecekle olan bağlarımız (fizik yasaları gereği) kopartılmışken, şu anın içindeki verilerle yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu işleri kısıtlı araçlarla gerçekleştirmeye çalışırken muhakkak ki “hata” yapıyoruz.
Ezki pembe gözlüğünü takıp, her şeyi sineye çeken ben değişmiştim. Biri bana hata mı yaptı ya da beni değersiz mi hissettirdi, enim için o kişiye fazladan ayıracak bir saniye bile yoktu artık. Beni hayatında isteyen kişi bunun için çabalamalıydı. Beni hak etmeliydi... Ben değerliydim.
Reklam
`♡ "Gençleşmek mi? Gerçek anlamda yaşamaya daha yeni başladığımı sadece ben biliyorum.İnsanların geçmişte kalan her şeyin hep bir hata ve ileriye br hazırlıktan ibaret olduğunu sanmaları genel bir delilik hali herhalde ve sanırım soğuk bir kalemi sıcak,yaşayan elime alıp da kuru bir kağıdın üstünde yaşıyor olduğumu anlatmaya çalışırken kendi göstermiş olduğum cüreti de anlıyorum."
Önce hata yapmayı öğrenebilirsin. Herkesin hata yapmaya korktuğu bir yerde, sen yanlış yaparak da doğrulara ulaşabilirsin.
Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün'im-i Hakikîyr ait şükrü, senâyı, zâhiri esbaba verir hatâ eder.
Sayfa 14
Karakter Sabit midir?
Öyleyse karakter, düşündüğümüz ya da daha doğrusu olmasını istediğimiz şey değildir. Durağan, kolayca saptanabilir, birbiriyle yakından ilintili bir özellikler grubu değildir ve sadece beyinlerimizin işleyişindeki bir hata nedeniyle öyleymiş gibi görünür. Karakter, daha ziyade, gevşek bir şekilde birbirine bağlı duran bir alışkanlık, eğilim ve ilgi demeti gibidir ve koşullara ve bağlama tabidir. Çoğumuzun tutarlı bir karakter taşıyormuş gibi görünmesinin nedeni çoğumuzun çevremizi kontrol etmede gerçekten başarılı oluşudur. Akşam yemeği davetlerinde çok eğlenirim ve arkadaşlarım neşeli biri olduğumu düşünür. Ama eğer bu kadar çok davet vermeseydim ve arkadaşlarım beni çok fazla kontrol edemediğim ya da hiç kontrolüm altında olmayan birçok farklı durumda -örneğin pis bir metroda dört saldırgan gençle karşı karşıya- görselerdi muhtemelen neşeli biri olduğumu düşünmezlerdi.
Sayfa 136
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.