""Kalbin atışı, Kâbe'yi tavaf eden müminlerin sesidir. Aklın hiç yorulmadan işleyen düzeneğinin tıkırtısı ise Kur'an'ı, var eden sonsuz iradenin hülâsası... Bu iki sese kulak verirseniz dünyadaki zulmü, cehaleti alaşağı edip birçok şeyi değiştirebilirsiniz.
Değiştirip dönüştürmek istediğiniz şey insansa, orada durup uzun uzun düşünmek gerekir. İnsan sayısız zerreden yapılmış ayrı bir âlemdir çünkü; onu kapsayan büyük alemin süratine, o devasa alemin mizacına göre şekle girer. Bazı şeylerin cevabı gibi ak ya da kara diye açıklanamaz insan, Ruhunun her hücresinde ayrı bir his, birbirine tezat temenniler, umutlar, korkular, kaygılar saklar. Bunun içindir ki, her ruh küfürle imanı, cennetle cehennemi, güzelle çirkini yan yana tașır. Mesele insanın ikisinin ortasında otururken hangisine gönül verdiğidir..."
Böbürlenme niyetim yok ( zaten kim tutar da böyle bir şeyle böbürlenir?) , ama ben o kadar zeki bir insan değilim. Fiziksel olarak temas etmediğim , elimle dokunamadığım sürece olguları net bir şekilde idrak edemeyen bir insanım.
Farkında mısınız? Dünyada ve ülkemizde kurgu alanında en çok satan romanlar aşk ya da tarih değil, distopyalar... İleride ne olacağı kocaman bir muamma çünkü. Bugünkü belirsizlikten ve hızlı değişimden hareketle sadece kötü olasılıklar üzerinde durabiliyoruz.
Biz zavallı insanlar hayatın rüyası içindeyiz. Çevremizi saran sırları boş yere anlamaya çalışıp duruyoruz. Daha Okyanustan bir damlanın sırrını anlayamamışızdır. Kendi dehasına, çok büyüklüğüne inanan insan tabiat karşısında ne gülünç bir cüce, ne acınacak bir budaladır. Tabiat bize nasıl bir içgüdü vermiş ise biz onun esiriyiz. İstediğimiz gibi serbest geziyoruz, düşünüyoruz, söylüyoruz zannederiz. Fakat hepimiz içinden kurulan zemberekli bebeklere benzeriz.