Bir yerde görmüştüm.
Bir bardağın içinde irice çakıl taşları, altında;
Bir kap ne kadar alır? sorusu.
Ardından çakıl taşlarının arasına kum dolduruldu. Dolu sandığım kap, bir şeyler daha almıştı. Ardından üzerine hafif hafif sallaya sallaya kül eklendi. Bir şeyler daha almıştı. Sonra, üzerine bir parça su da eklenip, su aralara sızınca düşünme gereği duydum;
Dolu- dediğimiz her şeyde bir eksik yan, bir boşluk var gibi.
Bunu zamana uyarladım.
Günlük hayatta hiç boş zamanım yok gibi duruyordu.
Sonra kimi küçük zaman kırıntılarına, birkaç dizelik bir şiir, daha bütün gibi olanlara bir-iki sayfalık bir öykünün sığabildiğini gördüm.
Bu onların basit olduğu, kelime sayısı azaldıkça derinliğinin azaldığı anlamına gelmiyor.
Tam tersi. O aralara düşünecek iyi bir girinti, çoğaltacak farklı bir duygu peşine düşebiliyorum.
Benece hiçbir zaman bir kitap okumamalı.
Farklı türde kitapların ardına, aynı anda düşmeye çalışmalı.