Nurullah Genç
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu
İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
"Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin !" diye okunması muhtemel roman.
Güntekin'in ön plana çıkamamış (Çünkü sevda teması odaklı değil) fakat birçok yönden konuşulmayı hak eden romanı. Ne zaman sevda yükünü azıcık kenara atıp toplum odaklı metinlere döneceğiz yekünen, bilemiyorum.
Umut ediyorum. Çare budur zira.
Osmanlı'nın son zamanlarında taşrada kaymakamın da iştirak ettiği bir gece eğlencesi esnasında ufak bir zelzele gerçekleşir. Haber merkeze haddinden fazla abartılarla aksettirilince, sırasıyla yeni bir kaymakam vekili, mutasarrıf, vali ve en son bir şehzade gelir. Güntekin'in, merkez taşra kopukluğunu, yanlış bürokrasinin toplumu getirdiği hazin sonu, özellikle merkezin kendi toplumundan bihaber (Hiç kusuru yok, tüm bu iletişim araçlarına rağmen değişenimiz azdır.) yönetimi, bireyi toplumca bozup sonucunu salt bireye yıkma potansiyelimizi ironi ve yer yer kara mizaha buladığı bu ilginç romanı gündemde kalmayı hak ediyor.
Atıf Yılmaz kitabı aynı isimle filme çekmiş ve kaymakamı da Şener Şen oynamış. İzlemeye değer.
Verin Zavallılara!
Ruh Adam'da Dil ve Şiir: Ruh tahlillerinin ve bir psikolojik romanın bu kadar akıcı ve anlaşılır bir dille yazılmış olması, bana öyle geliyor ki, sadece Atsız nesrinin başarabileceği bir iştir. Eserde evet, işmizaz, muhayyele, muhassala, istihfaf, ihfâ, garâmî, cemad, tarziye gibi bugün artık seyrek kullanılan, gençler tarafından pek
A...Geceler kurşun gibi iner üstüme birden. Hayalin çıkıp gelir uzaklardan karşıma. Sonra yüreğimi bir kara sevda tutar. Ama sen duymazsın duyduğumu A...Ne bir türkü söylersin gizlice ağlayarak ne bir akşam içinde bir yara göz göz açar.Ne efkar basar seni akşamları ansızın. Ne uykuların kaçar.Konuşsam bir türlü, sussam bir türlü. Yıllar yılı yüreğimde büyüyen sırsın. Bir sigara dumanına uzanır gibi usulca. Dokunsam saçlarına, kırılırsın.Kaçtım şehir şehir çok uzaklara Boşuna gurbet acısı tattım.Oyalandım durdum seni unutmak için. Kendimi boşuna aldattım.Anladım faydası yok uzak kalmanın artık. Seni kader çizgisiyle alnıma yazan haktır.Unutmak ne mümkün gözlerinin rengini,Seni çılgın gibi sevmek yaşamaktır.Bir serin rüzgarsın yüzüme vuran. Yüreğimi yakan bir avuç korsun.Gökler biliyor sevdamı, taş duvarlar biliyor. Sen bilmiyorsun.
Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
Sıcak bir kara sevda
Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu
Acımsı, buruk
Mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
Sessizliği üstümüzden atamıyorduk
Bir saçak altında kararsız, yorgun
Saatlerce duruyorduk
Kimse görmüyordu
Bilmem ki bu tılsım mı? muamma mı nedir
Yarabbi! Nasıl dert? Kara sevda mı nedir
Gündüz, uyanıkken bana bir hal oldu
Bilmem, gözümün gördüğü rüya mı nedir
""Laissez - faire" kadar serbestsin!
(La isla bonita, fonda...)
Kendini beğendir, pazarla
simsarlara reklamlarla
iyiliklerden kıvrılır bu
son yüzyılda
Bel kıvırır dünya..